DİJİTAL ARAŞTIRMAHANE ALAN ARAŞTIRMASI
Mülakat Tarihi: 21.08.2021
Görüşme Yapılan: Hacer Ansal
Oluşum: EKİN BİLAR
Görüşme Yapan: Emine Sevim, Aslı Alanlı
Konu: 1980 sonrası Türkiye'de kurulmuş üniversite dışı akademik oluşumlar, ne farklıydı üniversitelerden, ne benzerdi, nasıl yeni deneyimler oluşturuldu ve bunların sonuçları neler oldu?
Emine: Hocam siz biraz kendinizi tanıtabilir misiniz bize, neler yapıyordunuz? Hangi bölümde akademisyendiniz? Hangi üniversite dışı oluşumlara katıldınız? Onları biraz konuşabiliriz.
Hacer: Sırf akademisyenlik değil, biraz sosyal toplumsal faaliyetlerle ilgili tarafımı da herhalde değil mi? Evet, tamam şeyden başlayayım. Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliğinden mezun oldum aslında. Sonra Amerika'da Northwestern Üniversitesinde yine inşaat mühendisliği alanında, zemin mekaniğinde master yaptım ve orada beş sene mühendis olarak çalıştım. Yurda döndükten sonra bir yıl daha yine burada büyük bir inşaat şirketinde çalıştıktan sonra bu meslekte mutlu olmadığıma ve bu meslekte devam etmek istemediğime karar verdim. O sıralarda, marksist emek süreci tartışmaları çok ilgimi çekiyordu. British Council bursu alarak Sussex Üniversitesine başvurdum. Orada emek süreci konusunda çalışan Brighton Labour Process grup vardı. Onlarla iletişime geçip Sussex Üniversitesinde doktoraya başvurdum ve orada Bilim Teknoloji ve Toplum olarak adlandırdığımız bir alanda Bilim, Teknoloji ve Sanayileşme programında bir tez çalışması yaptım. O tezin Türkiye'deki alan araştırmaları sırasında Türkiye'de 11. Tez ondan sonra Sosyalist Feminist Kaktüs dergisinin yazı kurullarında yer aldım. O dergileri çıkarmaya başladık. Aynı dönemde yine Bilar'ın çalışmaları başladı. Orada da yer aldım, Türkiye’de bu alan araştırması sonunda tekrar İngiltere’ye geri döndüm tezimi yazdım. Tezimi bitirdikten sonra bir yıl Cenevre'de Birleşmiş Milletler‘de, UNCTAD’da çalıştım. Teknoloji Programı Bölümünde bir araştırma projesinin yöneticisi olarak. Sonra Türkiye'ye dönüp İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesine girdim. Orada yıllar içinde İktisat Anabilim Dalı Başkanı, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcılığı vs. gibi çeşitli idari görevlerde bulundum. Yine Teknik Üniversitesinde Bilim, Teknoloji ve Toplum Yüksek Lisans Programı açtım. İTÜ'ye başladığım dönemlerde, 1989’da yurda döndükten sonra Mor Çatı Kadın Sığınağını kurma faaliyetlerinde çalıştım. 2005 yılına kadar Teknik Üniversitedeydim, sonra Işık Üniversitesine geçtim. Orada bilim, teknoloji, toplum alanında bir bölüm ve lisans programı açmak için beni çağırdılar, oraya geçtim. 2017 yılına kadar da orada çeşitli idari görevler, Bölüm Başkanlığı, Senato Üyeliği, Üniversitelerarası Kurul Temsilciliği, vs yaptıktan sonra, barış akademisyeni olarak, barış imzacısı olarak emekliye ayrıldım. Ayrılttırıldım diyelim... O zamandan beri de çeşitli faaliyetlerim devam ediyor ama üniversiteyle ilişkim kalmadı. Çok genel olarak yürüttüğüm akademik çalışmalarım; bilim ve teknoloji, teknoloji yönetimi, esnek üretim organizasyon biçimleri, teknolojinin ölçek ekonomilerine etkileri, emek süreci, fordist ve post-fordist üretim süreçlerindeki teknolojik değişimlerin emek sürecine etkileri ve mesela bu teknolojik gelişmelerin kadın istihdamına etkileri vs. gibi konularda oldu. Şimdilerde ise pandemi teknolojilerinin otoriterleşmeye etkisi konusu çok ilgimi çekiyor. O konuda da bazı çalışmalar yapıyorum. Böyle üniversite dışında oluşumlarda yer alma açısından en uzun katkım herhalde Bilar döneminde oldu. Bilar'ın kuruluşundan hemen sonra başladık ve Bilar'ın faaliyetleri sonlanana kadar da aralıklarla da olsa -çünkü doktora tezim dolayısıyla gidip gelmeler oldu ama- devam etti sonuna kadar.
Emine: Tarih soracaktım İstanbul Bilar değil mi bu arada?
Hacer: Tabii tabii İstanbul Bilar, pardon ben hep varsaydım.
Emine: Evet zaten yok, biz de bilerek İstanbul üzerine konuşmak için yazdık. Peki bu İstanbul'daki Bilar da bu 86 gibi o tarihlerde mi?
Hacer: Evet, evet. 1983'te gittim İngiltere'ye doktora çalışması yapmak için. Dersler filan. Tamamen mühendislikten farklı, sosyal bilim alanına girdiğim için çok farklı şeyler öğrenmem gerekti tabii ki. 1985-86'da alan araştırması yapmak için Türkiye'ye geldim. O sırada bütün bu 11. Tez, Kaktüs, Bilar çalışmalarına katıldım.
Emine: Peki Hocam Bilar'la yolunuz nasıl kesişmişti, nasıl katılabildiniz bu çalışmalara?
Hacer: Canım zaten Bilar'ın kurucuları hep bizim arkadaşlarımızdı. Ve Bilar'da ders verenlerin de hemen hepsi zaten çok yakın arkadaşlarımdı. Çoğu TÜMAS kökenliydi TÜMAS'tan bahsedilmiştir muhtemelen size.
Emine: TÜMAS ile ilgili o kadar az bilgiye erişebiliyoruz ki ben bir böyle Tahir Hatipoğlu'nun yazdıklarına filan bakabildim, çok önemli de bir şey ama evet onunla ilgili çok az belgeye erişebildik yazı, metin ya da arşiv kaydı olarak…
Hacer: Arşiv için gene böyle sözlü tarih yapmanız lazım herhalde.
Emine: Çok iyi olur, yani bir gün o konuda ayrıca görüşebilirsek çok sevinirim.
Hacer: Tabii konuşabiliriz. TÜMAS başlı başına bir şeydi. Yani fenomendi diyeyim, çok çok yakın dostluklar kuruldu çünkü. Gece gündüz beraberdik neredeyse. Uzun süren, çok güzel tartışmaların yapıldığı genişletişmiş yönetim kurulu toplantıları dışında, tatillere beraber çıkmalar, çeşitli geziler yapmalar vs. çok büyük dostluklar gelişti. Ama bütün bunlar 1980 darbesi öncesinde oldu. 80'de de bir sürü TÜMAS’lı arkadaşımız zaten ya üniversiteden istifa ettiler ya da atıldılar üniversiteden. Onun için bu İstanbul Bilar faaliyetleri TÜMAS'ın içinden çok insanın olduğu bir faaliyetti yani otomatikman orada buldum ben kendimi.
Emine: Türkiye'ye dönünce onun içinde yer aldınız.
Hacer: Evet, aynen öyle oldu.
Emine: Peki ne tür faaliyetler yapılıyordu o dönemde hatırladıklarınız neler var?
Hacer: Ben daha ziyade şeyi hatırlıyorum. Çeşitli dönem dersleri, yani emek süreci, teknoloji gelişimi vs üzerine dersler açıyordum bir dönemlik. Ama onun dışında çeşitli seminerler de oluyordu daha böyle spesifik bir tema üzerinde, ya da gene böyle spesifik konularda açık oturumlar düzenleniyordu, onlara katılıyordum. Özellikle emek süreci konusunda yaptıklarımızı çok iyi hatırlıyorum. Tanrı'ya da inanmıyoruz ama Allah rahmet eylesin demekten başka bir lafımız yok, Nail Satlıgan ile yaptığımız emek süreci panelleri… Herhalde ismini duymuşsunuzdur Nail'in. Onunla emek süreci konusunda fikir ayrılıklarımız vardı. Ama ikimiz de tabii Marksist açıdan bakarak farklı perspektiflerden tartışıyorduk. Bizim karşılıklı tartışmalarımız pek hoşuna gidiyordu katılımcıların. Kendimiz de dahil, çok zihin açıcı oluyordu herkes açısından. Bilar'daki derslerin özelliği oydu zaten. Bir dersler çok çok çeşitliydi. Çok farklı konularda dersler açılıyordu. Yani üniversitede açılması düşünülemeyecek dersler, felsefi konulardan resim ve fotoğrafçılığa, işte iktisatın çeşitli kollarından siyasete her alandan çok çok farklı, çok zengin bir ders yelpazesi vardı. Ve derse gelmek isteyen, katılmak isteyenler de çok farklı background’lardan gelen insanlardı ve o konuya çok ilgi duyan, gerçekten ilgi duyan insanlar oldukları için çok renkli, çok heyecanlı geçiyordu dersler. Çok özgür bir tartışma ortamı doğduğu için, dersi veren açısından da aydınlatıcı, özgürleştirici, düşündürücü ve öğretici oluyordu, ders alanlar için de çok kıymetli bir dönemdi o açıdan. Özgür bir ortam olduğu için.
Emine: Peki bu dersleri yürütenler hep öğretim üyesi miydi? Benim gözlemlediğim orada bir sanatçı, yazar, gazeteci, işveren var. Seminerler o şekilde miydi nasıldı?
Hacer: Herkes öğretim üyesi değildi, dediğiniz gibi yani. Tabii ağırlıkla akademisyenlerdi galiba ama işte fotoğrafçılık dersi verenler de vardı, resim dersi verenler de vardı. Mesela Gülsün Karamustafa da gelip resim dersi vermişti diye hatırlıyorum. Yani ressamlar da vardı aramızda. Çok çok farklı alanlardan çok farklı insanlar. İllaki akademisyen olması gerekmiyordu ders verenlerin.
Emine: Peki ortalama ne kadar sayıda oluyordu katılımcılar? Okuduğum kadarıyla mekan küçük bir mekan da oraya sığma nasıl oluyordu?
Hacer: Bayağı bir tıkış tıkış oluyorduk... Yani şu anda sayı nasıl verebilirim diye düşünüyorum. Sanıyorum 2 odası vardı Bilar'daki o İstiklal Caddesi üstündeki mekanda, ya 2 ya da 3 oda vardı. Bazen açık oturumlarda falan iki oda birleştiriliyordu galiba, çok seneler geçti hatırlamakta zorluk çekiyorum ama 25 - 30 kişi oluyordu galiba her derste.
Emine: Anladım.
Hacer: Ama 25 - 30 kişi güzel bir tartışma ortamı için ideal bir sayı. Katılımcıların çeşitliliği açısından hem de tartışabilme açısından, dersler çok keyifli geçiyordu.
Emine: Bu üniversitelerde olmayan türde tartışmalar daha çok buralarda yapılıyor dediniz ya hocam. Yani böyle şeyler açısından tabii akademik özgürlükler ama bir de pedagojik açıdan etkileri oluyor muydu? Ne bileyim üniversitede daha hiyerarşiktir ya kürsüden anlatır ya da o tür farklılıklar var mıydı?
Hacer: Zaten mekan olarak öyle bir hiyerarşi yaratacak bir ortam değildi Bilar. Bir o var, bir de hakikaten özgür düşünen, genelde hiyerarşiye karşı olanların olduğu bir yerdi Bilar. Bir de birbirimizin derslerine de giriyorduk, birbirimizden de çok şey öğrendik, ufkumuz genişliyordu. Benim dersime başka alanlardaki arkadaşlarım giriyordu, ben de onların dersine gidiyordum. Dolayısıyla hiyerarşik bir ortam olmuyordu. Olamazdı da zaten o kadar özgür bir ortam varken öyle bir hiyerarşiye yer olmuyor. Ama tabii ki bir ders veren konumu var, bir de ders alanlar var. Tamamen sıfır hiyerarşi denebilecek bir durum değil tabii ki, ama üniversiteyle kıyaslanamayacak derecede hiyerarşisi olmayan bir ortamdı diyebilirim.
Emine: Peki bu birbirimizin derslerini de alıyorduk dediniz ya o durum hani böyle ortak çalışmalar ya da ne bileyim daha interdisiplinler şeylere neden olur muydu? Yani biraz daha böyle etkileşimler, ya da işte üniversitede bunu bulmak mümkün mü?
Hacer: Oradaki etkileşimin devamını getirecek araştırmaya vs. gidildi demek zorlama olur. Sadece tartışma ortamı olarak ya derste sonlanıyordu ya da hiyerarşisiz başka bir ortamda devam ediyordu. Dersler akşamları oluyordu ve genellikle dersten sonra hep birlikte Beyoğlu'nda içki içmeye gidiliyordu mesela. Yine orada tartışmalar devam ediyordu. Saatlerce bazı konularda tartıştığımızı hatırlıyorum. Çok çok güzel dostluklar oluştu tabii. Çok güzel tartışmalar yapılıyordu. Belki net bir etkileşim olarak şunu düşünebilirim; 1980’lerde feminizmin, yani ikinci dalga feminizmin de yükseldiği bir dönemde Sosyalist Feminist Kaktüs dergisini çıkarmaya başladık. 11. Tez’i çıkarmaya başlamıştık yine o dönemde. Çevre, ekolojik konular da vardı mesela tartışmalar arasında. Yani daha sonraki feminist harekete de etkileri, ekolojik çevre hareketine de etkileri olduğunu sanıyorum Bilar'daki o ortamın.
Emine: Bu gerçekten bayağı güzel bir şey ve gözümde de canlanıyor siz anlattıkça. Peki bu derslere, seminerlere katılanlar nasıl haberdar oluyordu? Yani hangi yolları hangi araçları kullanıyordunuz? Duyurmak için ekstra bir çabanız oluyor muydu?
Hacer: Başta tabii, bir kere mekan küçüktü bahsettiğimiz gibi. O mekanda çeşitli programları düzenlemek onları haftanın günün saatine göre ayarlamak, bir de insanların zamanına göre ayarlamak vs. bütün bunlar çok zor işlerdi yani bu işi gönüllü olarak yapan arkadaşlar bayağı uğraşıyorlardı o konuda. Ama o programlar hazırlandıktan sonra her programa göre, uzunluğuna göre, kısalığına göre bir miktar ücret tespit edilmeye çalışılıyordu ve ilan ediliyordu. Galiba küçük broşürlerimiz vardı. Çok hatırlayamıyorum, belki de bir yerlerde ilan da çıkıyordu ama insanlara ulaşmak için bir sıkıntımız hiçbir zaman olmadı. Çok talep oluyordu, talep çok daha fazlaydı yani. Yani bazı derslerin kaydını bir süre sonra donduruyorduk mecburen.
Emine: Kontenjan dolmuş gibi.
Hacer: Yani o insanları oturtacak yer olmuyordu ki. Küçük bir dairenin odası... Her gece iki ders, sanıyorum öyle hatırlıyorum, iki ders oluyordu. Ya da işte seminer oluyordu vesaire. Dolayısıyla yani mekan zaten sınırlıydı, o mekana göre hareket etmek zorunda kalıyorduk.
Emine: Hep aynı mekanda yapılıyordu etkinlikler değil mi? Başka yerlere yayılma ya da üniversitelere ya da başka yerlerde?
Hacer: Valla dersler, seminerler, açık oturumlar için Bilar olarak başka yere gittiğimi hatırlamıyorum. Yani o İstiklal Caddesi'ndeki köşedeki dairede idik uzun yıllar. Sonra Tünel'e geçtik, son dönemlerde Tünel'deydi Bilar. Tünel'de bir dairedeydi. Orası da ufak bir daireydi. Yanlış hatırlamıyorsam finansal sıkıntılar dolayısıyla İstiklal Caddesi'ndeki dairenin kirası fazla gelmişti, onun için Tünel'e geçmiştik.
Emine: Bu ders içeriklerine yönelik son bir sorum olacak. Burasını bir tür dönemin entelektüellerinin kendi alanlarını yansıttıkları ve biraraya geldikleri bir odak gibi görebilir miyiz hocam? Bir ikincisi de bunun uluslararası bağlantıları neydi acaba? Çünkü dönemin tartışmalarının dışında yeni tartışmalar gelmiş ve hepsi de postmodernizm tartışmalar da görülebiliyor Bilar İstanbul'da, işte feminizm tartışmaları gibi. Onun böyle Türkiye'yi aşan uluslararası - siz de zaten yurtdışında doktora yapıp gelmişsiniz- etkileri oldu mu sizce?
Hacer: Yurtdışındaki gelişmelerin Bilar'a etkisi mi?
Emine: Yani yurtdışındaki gelişmelerin en azından...
Hacer: Oradaki çoğu akademisyen yurtdışı bağlantılıydı, yani doktoraları falan yurtdışından olan arkadaşlardı ama yapılan tartışmaların ille de yurt dışı etkisi ile olduğunu söyleyemem, sanmıyorum. Ama zaten Türkiye'de her zaman takip ediliyor dış dünyadaki gelişmeler. İllaki de bir bağlantı var demek zorlama olur.
Emine: Dönemin fikri entelektüel odağıdır diyebilir miyiz Bilar için?
Hacer: Bence diyebiliriz. Daha sonraki entelektüellerin yetişmesi açısından da çok büyük bir katkısı oldu diyebilirim. Hatta belki biraz iddialı olabilir bu lafım ama, bizden sonraki kuşaktaki arkadaşlarımı düşününce yani o kadar çoğu benim öğrencim oldu ve diğer arkadaşların öğrencisi oldu ki, Bilar mutlaka güzel bir entelektüel ortamdı. Çünkü çok zihin açıcı tartışmaların olduğu bir ortamdı, herkes için yararlı oldu tabii ki.
Emine: Biraz belki mekan üzerine konuşabiliriz, arkadaşım mekana dair size sorular soracak.
Aslı: Disiplin olarak mimarlık mezunuyum Hocam belki o yüzden ağırlıklı olarak bu yönde sorularım olacak. Anladığım kadarıyla zaten İstiklal'de konumlanıyordu Bilar değil mi?
Hacer: Evet, bina hala duruyor. Fransız Konsolosluğunu geçince sağdaki ilk sokağın köşesi. Orada Cumhuriyet Kitap Kulübü de vardı hatta. Onun üstündeydik. 3. kattı galiba, 3. ya da 4. katta bir daireydi. Yani pek büyük sayılmazdı. Bir tane tuvaleti, bir ufak çay ocağı gibi kullandığımız mutfağı vardı. Antresi vardı tabii ki, sanıyorum 2 odası vardı şimdi tam gözümün önüne getiremiyorum. Konum olarak çok elverişliydi tabii, çok merkezi, herkesin çok rahatlıkla ulaşabileceği bir mekandı. Çok samimi bir ortam yaratılabiliyordu. Yani mekanın öyle bir etkisi var tabii. Yani amfilerdeki gibi bir ortamla bir dairenin odasında ders yapmak çok farklı oluyor. Her açıdan farklı oluyor.
Aslı: Peki genellikle akşamları oluyormuş anladığım kadarıyla dersler gün içerisinde mesela nasıl kullanılıyordu hatırlıyor musunuz?
Hacer: Hatırlamıyorum.
Aslı: Yani idari işler falan?
Hacer: İdari işler için evet, yani toplantılar falan, o programların hazırlanması vs. konuları tabii ki gündüzleri yapılıyordu. Bir tane her işimize koşan bir sekreter arkadaşımız vardı. Adı Coşkun, soyadını mutlaka bulabiliriz. Yani o Bilar'ın tarihidir diyebilirim. Her detayı bilen bir arkadaşımızdı o. Yani tam zamanlı olarak bir tek çalışan oydu, sekretaryayı o götürüyordu. O her zaman oradaydı. Çay yapmaktan tuvalet temizlemeye. Gerçi herkes bir ucundan tutuyordu işlerin ama Coşkun oranın bel kemiğiydi diyebilirim.
Aslı: Peki böyle bir güvenlik gibi bir şeye ihtiyaç duymuş muydunuz o dönemde, yani girişinde ya da bir yerde?
Hacer: Tam hatırlamıyorum ama öyle bir tedirginlik, hayır. Yani belki de unuttum. Çok zaman geçti çünkü ama birden düşündüm, güvenlik sorunu olmalıydı. Çünkü biz 11. Tez için toplantılar yapardık, cunta döneminde zaten toplantı yasağı vardı. Yani 80 cuntasından sonra toplantı yasağı olduğu için evlerde bile toplanmak çok sorunluydu. Dolayısı ile her toplantı birimizin yaş günü partisi gibiydi. Yani pastalı mastalı yapıyorduk. Dolayısıyla Bilar dönemi de 1985-86, 11. Tez’i çıkarma dönemimiz ile aynı döneme denk geliyor. Öyle güvenlik tedbirleri aldığımıza göre Bilar döneminde de alınmıştır mutlaka, ama ben hatırlamıyorum. Ben öyle bir tedirginlik yaşadığımı da hatırlamıyorum Bilar'da.
Aslı: Peki şeyi anımsıyor musunuz, herhangi bir tabela yani yönlendirici Bilar'a dair, mekanın dışında, cephesinde?
Hacer: Yok bir tek levhamız vardı Bilar diye. Zaten İstiklal Caddesinde kocaman bir binanın bir dairesi, öyle Bilar'a gider falan diye şeyler yoktu yani.
Emine: Levha kapıda mı asılıydı?
Hacer: Evet, dairenin kapısında asılıydı. Aşağıda da vardı galiba. Yani binanın ana girişinde de vardı galiba ama tam hatırlamıyorum.
Aslı: Sanırım taşınmış siz söylediğiniz kadarıyla İstiklal Caddesinden Tünel'e. Yani bir farklılık oldu mu mekan açısından?
Hacer: Tam nasıl söyleyeceğimi bilemedim ama galiba daha salaş bir daireydi. Kirası daha azdı. Binanın kendisi de daha kötüydü. Karanlık bir yerdi. Hatta ben İngiltere’den döndükten sonraydı bu Tünel'e taşınma faslı. Yani ben doktoramı bitirmiş, Teknik Üniversitede çalışmaya başlamıştım. Bir arabam vardı. Arabamı Tünel'de bir yere park ediyordum, iki sefer camları kırılmıştı arabamın. Yani pek güvenli bir yer de değildi, öyle hatırlıyorum.
Aslı: Bu durum etkinlik sayısını ya da gelenleri etkiledi mi sizce? Böyle bir sayıda düşme gibi?
Hacer: O kadarını hatırlamıyorum. Pek etkiledi gibi hatırlamıyorum ama kesin bir şey söylemek zor benim için. Ama o kadar uzun zaman, sürdürülebilirlik sorunu oluyor hep böyle gönüllü yürütülen işlerde. Malum finansal açıdan... Zaten Bilar'in kuruluşunu anlatmışlardır herhalde, bir anonim şirket olarak kuruldu ve mali katkılarda bulundular kurucular. Ondan sonra sadece katılımcıların ücret ödemesiyle o döngüyü sağlamak mümkün olmadı bir süre sonra. Kurucuların da katkısı da belli bir yere kadar sürdürülebilir oldu diyeyim. Yani finansal sıkıntılar çok etkili oldu bu Bilar macerasının sonlandırılmasında.
Emine: Hocam bu kısmı biraz açabilir miyiz yani? Mesela kurucular kendi bütçelerini aktarıyorlar mıydı oraya ya da kendi gelirleriyle mi karşılıyorlardı?
Hacer: Kurulurken belli bir finansal katkıda bulundular ve daha sonra da galiba zaman zaman hep böyle bir finansal katkıda bulunmak zorunda kaldılar. Benim zaten o dönemde hiç param olmadığı için, öyle bir katkım olmadığı için çok detay bilmiyorum açıkçası. Ama Gençay Gürsoy biliyordur mesela, o dönemde kuruculardan biri olduğu için. Reşit Canbeyli de kuruculardan biriydi, o da bu konuda yararlı bilgiler verebilir size.
Emine: Aynen Reşit Hoca'ya da yazdık zaten. Gençay Hoca da şey yaptı. Peki ama siz gönüllü yürütüyordunuz? Herhangi bir ücret alıyor muydunuz verdiğiniz seminer ya da ders için?
Hacer: Hiç hatırlamıyorum, alsam hatırlardım herhalde diye düşünüyorum. Sanıyorum hepimiz gönüllü yaptık o işi.
Emine: Evet, anladım. Peki bu çalışmaları İstanbul'da devam ederken Ankara'yla İzmir'le filan öyle bir bağlantınız oldu mu Hocam hiç o süreç içinde?
Hacer: Benim olmadı hiç. Zaten döndükten sonra Teknik Üniversitede çalışmaya başladım. Daha öncesinde de doktora çalışmam zaten çok ön plandaydı. Öyle Ankara'ya falan gidebilecek imkanlarım yoktu galiba. Ama bazı arkadaşlar gidiyordu sanıyorum.
Emine: Yani siz orada peki biraz daha gözümüzde canlandırırsak kendi ilgilendiğiniz alana dair dersler veriyorsunuz. Oradaki katılımcılarla ilişkileriniz nasıldı? Yani gelen o öğrenciler miydi daha çok kimler alıyordu derslerinizi? Onları hatırlayabiliyor musunuz?
Hacer: Üniversite öğrencileri ağırlıktaydı ama o konuya merak salan başkanları da vardı ama ağırlık üniversite öğrencisiydi. Dolayısıyla yeni mezun, yeni çalışmaya başlamış, 1-2 böyle beyaz yakalı yazılımcı falan – pardon yazılımcı denmiyordu onlara o sırada- Elektrik, Endüstri Mühendisliğinden vs. arkadaşların geldiğini hatırlıyorum. Ama ağırlıklı olarak üniversite öğrencisiydi. Doktora yapanlar vardı tabii bir de. Onlar için de çok güzel bir ortam oldu Bilar. Yani üniversitedeki danışmanının dışında gönüllü danışmanlar da olduk biz o dönemde. Dediğim gibi, çok dostane ilişkiler kuruldu orada ve devam etti sonra da o ilişkiler.
Emine: Biraz daha spesifik bir şey soracağım ama böyle şu dersin süresi şu kadar, şu kadar ara vereceğiz, sonra şu kadar, hani o şekilde bir o planlama ya da derse devam zorunluluğu gibi şeyler var mıydı?
Hacer: Devam zorunluluğu diye bir şey hatırlamıyorum. Yani yoklama yapmak gibi şeyler hatırlamıyorum. Ama ders saati vardı, ara veriyorduk. Galiba 45'er dakikadan iki ders mi yapıyorduk? Şimdi hafızamı zorluyorum ama çok da iyi hatırlayamıyorum doğrusu. Ama dersten sonra hep beraber içmeye gittiğimizi hatırlıyorum. Onun için dersler çok uzun olamaz yani bir gecede. Haftada ikişer saat mi oluyordu? Ya da haftada iki kere ikişer saat mi oluyordu onu da hatırlamıyorum açıkçası. O dönemin programları falan elinize geçse ne kadar iyi olur aslında.
Emine: Biraz arşivlerde ama çok az bulabildik. Zaten ben sizin isminizi de orada görünce hatırladım. Çünkü aynı zamanda sizin yolunuz bizimle de kesişti. BİRARADA Derneğinde ben aynı zamanda oranın gönüllüsüyüm. Orada da sanayi konuşmuştuk biraz.
Hacer: Siz orada mıydınız o gün?
Emine: Evet, evet. Oradaydım da böyle daha çok işte koşturmaca işleri filan oluyordu. Bu derslerle ilgili son bir şey daha soracağım Hocam. O da şu. Bu çalışmaların yapılmasındaki motivasyon neydi? Yani üniversite dışına tasfiye sonucu üniversite dışında kalmış entelektüeller- ben sadece akademisyen de diyemiyorum, sizin de tarif ettiğiniz gibi entelektüeller- bu faaliyetleri, ki odağında gerçekten böyle eğitim ve entelektüel akademik çalışmalar, seminerler var, onların motivasyonu neydi? Yani neyi amaçlıyordu neyi hedefliyordu? Örneğin siz kendi dersinizden de örnek verebilirsiniz. Hedefleri neydi kendi içinde?
Hacer: Baskı rejimi o kadar sınırlayıcı ve özgürlükleri kısıtlayıcıydı ki, her ortama olduğu gibi üniversitelere de yansıdı tabii bu. Çok rahat konuşulmuyordu, Marksizmden bahsetmek mümkün değildi mesela. Dolayısıyla böyle bir ortam yaratıp orada özgürce konuşmak, tartışmak, ders vermek, kendi alanında özgürce konuşabilmek inanılmaz güzel geldi bize. Yani hem üniversitenin dışında kalan arkadaşların orada yer alabilmeleri çok önemliydi hem de üniversitedekilerin de orada bulunmaları ve oradaki farklı özgür bir ortamda ders vermeleri de çok önemliydi. Yani temel motivasyon böyle bir özgür ortam yaratmak ve o ortamdan sonuna kadar yararlanmaktı galiba. Öyle diyebilirim.
Emine: Anladım. Peki aranızda farklı eğilimlerde farklı politik görüş olabilir bu ...?
Hacer: Olmaz mı?
Emine: Evet onlara dair biraz konuşabilir miyiz?
Hacer: Vardı tabii farklı görüşler ama çok güzel tartışıyorduk. Hakikaten o kadar güzel bir entelektüel ortam olunca karşılıklı öğrenmeye ve dinlemeye açık insanlar olunca çok farklı oluyor, illaki de benim dediğim doğru, ille sen de benim gibi düşüneceksin ortamı değildi yani. Karşılıklı birbirimizi dinleyip, düşündüğümüz birbirimizden bir şeyler öğrenmeye çalıştığımız bir ortamdı…Bu öğrenciler için de geçerliydi. Tabii ki tartışmalar olmaz olur mu? TKP’lilerle işte Troçkistler aynı yerde mesela, anlatabiliyor muyum?
Emine: Evet, evet.
Hacer: Müthiş tartışmalar oluyordu ama sonunda öğrenerek çıkıyorduk diyebilirim, en azından benim için öyleydi yani.
Emine: Peki İstanbul Bilar özellikle feminist çalışmalarının, kadın çalışmaları diyebilirim, orada yer bulduğu, hani Ankara'da da birkaç etkinlik var ama anladığım kadarıyla İstanbul asıl bunu götüren ekip gibi görünüyor. Ona dair söyleyecekleriniz olur mu bize?
Hacer: Orada yer alan arkadaşlar zaten bu feminist hareketin içinde olan arkadaşlardı. Mesela Gülnur Savran’la konuşmuşsunuzdur herhalde.
Emine: Evet onunla da haberleştik.
Emine: Peki orada buna karşı bir direnç gelişiyor muydu yani sonuçta hani kadın hareketi bir şekilde Türkiye'de var fakat o Bilar'da yapılan şey daha bağımsız, feminist harekete daha yakın dersler gibi görünüyor. Buna dair de özellikle sol çevrelerin bir itirazı ya da karşıtlığı olduğunu düşünürsek o tarz bir şey hiç sizin dikkatinizi çekti mi?
Hacer: Yok hiç öyle bir şey yaşamadık. Yani biz orda ders veren kadınlar da solcuydu, gelenlerin de çok büyük bir çoğunluğu solcuydu. Radikal feminist arkadaşlar da vardı herhalde aramızda. Zaten ilk dalgada hep beraberdik. Sonradan öyle sosyalist feminist ve radikal feminist ayrışması oldu. Onlar Pazartesi'yi çıkarmaya başladılar. Biz sosyalist feministler Kaktüs'ü çıkarmaya başladık. Yani soldan hayır, öyle siz feministler diye karşı çıkan erkek takımı yoktu, aramıza almazdık zaten onları.
Emine: Bir de mekana dair son bir şey aklıma geldi o da şu: Buranın şimdi diğer hareketlerden de bahsedince, Bilar'ın böyle diğer kurumlar tarafından da kullanıldığı örneğin herhangi bir sol parti de toplantısını orada yapabilir ya da başka bir grup da gibi ortak bir kullanımı var mıydı?
Hacer: Yok hiç hatırlamıyorum. Zaten o kadar sonuna kadar kullanıyorduk ki o daireyi zamanı bile yoktu herhalde o dairenin, hatırlamıyorum hiç.
Emine: Anladım. Peki hafta içi, hafta sonu öyle bir ayrım var mıydı?
Hacer: Hafta içi de hafta sonları da yapılırdı tabii dersler. Açık oturumlar galiba daha ziyade cumartesi öğleden sonra mı yapılıyordu? Tam hatırlayamadım şimdi ama ben derslerimi hafta içi akşamları veriyordum galiba.
Emine: Hocam açık oturum nasıl bir şey? Ben onu tam anlayamadım da.
Hacer: Açık oturum demin bahsettiğim Nail’le ikimiz onun yanı sıra Tülay Arın ya da Cengiz Arın, ya da Sungur Savran, 3 kişilik bir panel gibi mesela.
Emine: Bir konu belirliyorsunuz?
Hacer: Evet, evet, belli bir konuda, evet panel diyeyim açık oturum yanlış oldu. Evet, o çok farklı farklı konularda öyle paneller düzenleyip çok farklı perspektiflerden görüşlerin ortaya çıkması ve güzel bir tartışma ortamı sağlamaktı amaç.
Emine: Peki bir de son olarak şeyi soralım Hocam, kapandığı dönemi siz hatırlıyor musunuz ve hangi sebeplerle Bilar İstanbul kapandı? Ne gibi şeyler yüzünden?
Hacer: Tam hatırlamıyorum ama herhalde finansal nedenlerdendi. Demin de bahsettiğim gibi hani zaman zaman kurucuların katkısı gerekiyordu ama yetmiyordu yani işi döndürmeye. Sanıyorum ondan kapandı. Gülnur belki daha iyi hatırlar. Ders verenlerin sayısı zamanla azaldı mı acaba? Ama bilmiyorum o konuda bir şey söyleyemeyeceğim. Yani tek neden finans, finansal sorun gibi geliyor bana şimdi.
Emine: Peki yani son olarak da belki, genel olarak bu üniversite dışı oluşumlar sizce nasıl bir etkiye ya da öneme sahip? Yani o konuda ne düşünürsünüz? Böyle bir çaba mümkün olur mu? Hani oradaki sonlanmış ama daha sonrası için ne düşünürsünüz?
Hacer: Çok çok önemli. Keşke çok daha fazla yapabilsek. Yani esas üniversite o, gerçekten. Yani çok farklı insanlarla, halkla buluşma mekanı gibi oluyor orası. Çok özgür bir ortam oluyor. Çok farklı konular, spesifik tartışmalar oluyor. O konuda çok daha bilgili insanlar gelip katkı sunabiliyor. Karşılıklı bir bilgi alışverişi olduğu için çok zihin açıcı oluyor. Yani asıl üniversite bence böyle bir şey. Böyle bir şey olmalı. Yapılı programdı, müfredattı, ders saatiydi şuydu buydu, halktan kopuk bir ortam yaratıyor. Esas üniversite, esas bilgi alışverişi, bilgi üretimi orada. Tabii bir de sizin yaptığınız gibi araştırma ayağı oldu mu tamam işte.
Emine: Umarım başarıya ulaşırız bakalım. Hocam çok teşekkürler. Bizim sorularımız bu kadar ama sizin eklemek bizim anımsamadığımız, yani aklımıza gelmeyen sizin eklemek istediğiniz bir şeyler varsa onları duyabiliriz.
Hacer: Yok valla, sizin sayenizde ben de bayağı böyle hafızamı tazelemeye çalıştım, neler yapıyorduk, ne yapmıştık falan diye. Hep güzel şeyler geliyor aklıma. Hep çok güzel, hem ders ortamı hem dostluklar açısından çok güzel şeyler geliyor ve keşke daha fazla yapabilsek bu tür şeyleri diyorum.
Emine: Peki ama daha sonradan aklınıza gelen bir şey olursa bize istediğiniz zaman ulaşabilirsiniz. Benzer şekilde biz de böyle daha spesifik bir şey gelirse size yazsak olur mu?
Hacer: Tabii, tabii.
Aslı: Belki mekana dair fotoğraf vesaire gibi bir şey var mı elinizde onu sorabiliriz.
Hacer: Hiç hatırlamıyorum ama bakayım.
Emine: Tamam o dönemlere ilişkin herhangi bir bilgi?
Hacer: Ya Coşkun'la?
Emine: Evet Hocam onun ismini hatırlarsınız bir şey yapıp
Hacer: Coşkun? Ona ulaşmaya çalışsanız çok iyi olur. Belki onda o dönemden kalma bazı arşiv niteliğinde şeyler de vardır. Bilemiyorum ama. O dediğim gibi her şeyi yapan bir arkadaşımızdı, hem de başından sonuna kadar vardı.
Emine: Siz de soyisim hatırlarsınız bize yazabilirsiniz hocam, Coşkun Bey’in soyadını. Biz de ulaşmaya çalışırız. Çok teşekkürler, çok güzel mülakat oldu. Çok sağ olun.
Hacer: Rica ederim, çok kolay gelsin size. Bittikten sonra belki diğer arkadaşların katkıları da bende birtakım şeyleri canlandırabilir, aa doğru ya bak şu da şöyle olmuştu, gibi bir şeyler olabilir. Ya da aa orayı yanlış hatırlıyormuşum gibi şeyler olabilir tabii.
Emine: Tamam çok iyi olur. Zaten bu toplam çalışmayı öyle düşünüyoruz. Hepsini birlikte paylaşabileceğimiz bir şey gibi. Sizleri de mutlaka paylaşırız çok teşekkür ederiz Hocam.
Hacer: Rica ederim canım çok kolay gelsin.
Emine: Görüşmek üzere, iyi günler