Skip to main content
SearchLoginLogin or Signup

Tuvalet Kağıdının Aksinden Irkçılığa Bakmak

Published onFeb 22, 2022
Tuvalet Kağıdının Aksinden Irkçılığa Bakmak

Yeryüzü, bir zamanlar üzerinden geçip gidenlerin, bir anlığına durakladıkları, sofrasında kardeşçe paylaştıkları, özgürce şarkılar söyledikleri, birlikte dans ettikleri bir sınırların tahayyül ötesi/tahammül ötesi olduğu bir yerdi. Tüm canlılara yuva olan bu yer, üzerinde göveren kardeşlikle birlikte parçalanıp parsellere bölündükçe -ve bu persellerin her biri istisnasız birer altara dönüştükçe- kanla sulanan her altar bir sınıra dönüşmeye, kanla beslenen her sınır yükselmeye ve çoğalmaya başladı. Her bir sınır, böylece, kimi elleri daha kanlı, diğerlerini ise daha sıkı kenetli hale getirdi. Yine bir katliamın ardınca, sınırlardan kendi halince haz etmeyen ve gönlü halihazırda bu sınırların ötesine firar eden kafası karışık (ya da kadim bir dostun tabiriyle, kafa lümbüs kümülüs) bir kalem, yine kendi halince hak ile yeksan etmek (ya da aynı dostun tabiriyle, kıçıyla dağları devirmek) niyetiyle içine doğduğu sınırların çatlaklarından akmaya ve fısıltılarını duyduğu kadim öyküleri kendi lisanınca aktarma çabaladı.

Oysa dünya görünmez sınırlarla örülmüştür, deneyimle sabittir. Sınırların hükmettiği bir dünya da sınırsızlığı telafuz etmeye çalışan bir söz, kıyısından köşesinden, ama mutlaka bir yerinden takılır bu sınıra. Bir yazıyı bir parsele yerleştirmek ne kadar zor alabilir ki? Sınırları eşelemeye çabalayan bu yazı, bir parsele yerleşememenin onurunu (ve  aynı anda lanetini) taşıyor. Deneyimle sabittir, bazı şeyler yerleşemiyor, bu yazı gibi. Bu nedenle bir tefekkür misali sizi başka bir aleme davet ediyor. Uşuçurken bir anlığına donan suretinin sizinle hemhal olması talebiyle. Varsa mecaliniz, takılın aşağıdaki linkin kuyruğuna.

Riyavet odur ki, şöyle başlamaktadır bu yazı:

 “Şu sıralar kafanın üzerinde yorulduğu bir mevzu üzerine; mevzunun, akademinin, sanatın ve politikanın “off”unda, off-disipliner zikzaklarla, hatırlananın ve hayal edilenin ara yollarında, çıkmaz sokaklarında ve labirentlerinde gerçekleşen bir tefekkürün ekrandan yansımasıdır. Off-haliyle bakılan bir “manzara”nın, bakılan “manzar”a yansımasıdır. Bu yazı hayal mahsulü olup gerçek kişi ve olaylarla bir ilişkisi yoktur :P”

Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz:


Hakan Altun: Toplumun mütemadiyen sıçtığı kafatasının içinde yer kaldığı kadarıyla halen hayal gücüne sahip. Birçok şeyi kendi kendine öğrendi, dolayısıyla da insanın öğretilebileceğine dair inancı yok, öğrenmenin insanın kendisiyle ilgili bir süreç olduğu konusunda ısrarlı. Hala sorular sormayı ve eline geçirdiği bilimum malzemeyi hayal gücüyle yoğurup marifetlerini paylaşmayı seviyor. Sevdiklerinin karılacak boku varsa sopayı kapıp birlikte karmayı da seviyor. İnanmadığı şeyleri yapmak istemeyen gıcık bir adam… 

Comments
0
comment
No comments here
Why not start the discussion?