
Description
NÎŞEYÊN CIVÎNA MASEYA GILOVER
YUVARLAK MASA TOPLANTISI NOTLARI
BARIŞIN SESLERİ
YUVARLAK MASA TOPLANTISI NOTLARI
Hazırlayan: E. İrem AKI[*]
Bu metin 27 Nisan 2023 tarihinde Off-University online platformunda yapılan BARIŞIN SESLERİ yuvarlak masa toplantısının sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmak üzere hazırlanmıştır. Toplantıya İnsan Hakları Derneği (İHD), Eğitim-Sen, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Şehir Plancıları Odası, Van Barosu İnsan Hakları Komisyonu ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nden (Yeşil Sol Parti) üyeler/temsilciler ve akademisyenler katılmıştır. Toplantının ana teması barış kavramı ve Mayıs 2023 seçimleridir. Bu çerçevede toplantıda öne çıkan görüşler ve politika önerileri şu şekildedir:
Ahmet İnsel – Akademisyen, Birikim Dergisi
Barış dediğimizde Kürt sorunu Türkiye’de akla gelen ilk sorundur. Burada iki tarafın da mağduriyet üzerinden hareket ettiği bir çatışmadan bahsediyoruz. Türkiyeli Kürtler haklı olarak Kürt kimliklerinin tanınmadığı, ana dilde eğitimin izin verilmediği, çoğunluğun iki dilli olduğu bölgelerde kamu hizmetlerinde iki dilin kullanılmadığı, yurttaşlık temelinde Kürt olmanın dışlandığı, Kürt oldukları için siyasal alandan dışlandıkları (tutuklamalar, kayyum atamalarının yanında son örneğini Diyarbakır ve çevre illerdeki gözaltılarda gördüğümüz) bir ortamda büyük hayati bedeller de ödeyerek mücadelelerini sürdürüyorlar ve büyük bir mağduriyet üzerinden taleplerini dile getiriyorlar.
Buna karşılık Türkiye’deki milliyetçi kesim ise aynı şekilde PKK’nin silahlı mücadelesinden hareketle yasal bütün Kürt mücadelelerini terör eylemi olarak tanımlayarak ve kendilerinin de mağdur olduğunu iddia ederek, Kürt hareketini Türkiye toplumunu bölmeye, iç çatışmaya sürüklemeye götüren bir hareket olarak tanımlıyorlar ve kriminalize etmekle kalmayıp, şeytanlaştırıyorlar da. Barışa da tam bu noktada ihtiyacımız var. İki tarafın da kendilerini bir şekilde mağdur gördükleri (bir kısmı haklı, bir kısmı abartılı olmak üzere) bu büyük kavganın içinde beraber yaşama koşullarını sağlamanın olmazsa olmaz ilk aşaması barış.
Barış önümüzdeki seçimlerde zımni olarak var olan bir terim. Sadece Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenlerinin bir kısmının dile getirdiği bir talep. Cumhur İttifakı’nın gündeminde barış yok. Kürt sorunu konusunda geçmişte Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) bazı açılımlar yapar gibi olsa da, şimdi dâhil olduğu ittifak Türkiye siyasal tarihinin en gerici, en sağcı, milliyetçi-dinci ittifakıdır.
Millet İttifakı’nın programında da barış yer almıyor, esas olarak İYİ Parti nedeniyle ve Erdoğan’ın bunu seçim meydanlarında kullanmasına fırsat vermemek için Millet İttifakı’nın programında İstanbul Sözleşmesi’ni tekrar imzalamak da yer almıyor, bu sefer Saadet partisi nedeniyle. Bununla birlikte Kemal Kılıçdaroğlu’nun almış olduğu pozisyon önemlidir. Yaptığı açıklamalarda İstanbul Sözleşmesi’ne şartsız ve koşulsuz döneceğiz diyor. Kılıçdaroğlu, Mithat Sancar ve Pervin Buldan’la yaptığı görüşme sonrası Kürt sorununun çözüm yerinin adresi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) gösterdi.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Kürt sorununun çözümü konusunda kapsamlı bir programı var. Anadilde eğitim ve yerel yönetimlerin özerkliği konularına programında yer veriyor. Bununla birlikte, Emek ve Özgürlük İttifakı içerisinde de Kürt sorununa mesafeli yaklaşanların olduğunu, sayıları az olmakla beraber, belirtmek gerekiyor. Türkiye’de ciddi bir biçimde Türk sorunu olarak bir Kürt sorunu var ve bu bütün parti programlarına az veya çok yansıyor. Barış için Türkiyeli Kürtlerden önce Türkiyeli Türklerin, kendini Türk olarak tanımlayanların, o büyük çoğunluğun, barışın koşullarının ne olduğuna dair, kendilerinin Kürt sorununun çözümünden ne anladıklarını, ne istediklerini açıkça dile getirmeleri gerekiyor. Bunu da parti programlarında Halkların Demokratik Partisi (HDP), Yeşil Sol Parti ve Emek Partisi (EMEP) ve bazı HDP bileşeni küçük sosyalist/Marksist partilerin programları dışında görmüyoruz.
Hülya Dinçer – Akademisyen, Eğitim-Sen
Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği helalleşme söylemi üzerinde düşünmek, bu kavramın Türkiye’de kalıcı bir barış sağlamak için nasıl bir potansiyel taşıdığını görmek açısından önemlidir. Kılıçdaroğlu ilk olarak Kasım 2021’de çektiği videolardan birinde bu helalleşme kavramından bahsetmişti. Daha sonra Meclis’te yaptığı konuşmasında ve sonraki demeçlerinde de bunu sürdürdü.
Kılıçdaroğlu açıklıkla yaraları iyileştirmek için geçmişte yapılan hataların sorumluluğunu kabul etmeyi helallik istemeyi/vermeyi bilmeliyiz ve benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte sebep olduğu yaraları sarmak istiyoruz dedi. Affetmeyi/affedilmeyi helallik istemeyi/vermeyi önceleyen bir dildi bu.
Helalleşme söylemine farklı kesimlerden farklı eleştiriler geldi. Eleştirilerin temelinde Cumhuriyet tarihinin ağrı hak ihlalleriyle yüzleşmeyi Kılıçdaroğlu’nun dini ve vicdani zemine çekmesi vardı. Ayrıca geçmişle hesaplaşılmadan, ağır insan hakları ihlallerinin faillerini yargılamadan, hakikatleri açığa çıkarmadan, hayatta kalanların zararlarını onarmadan ve tabii bütün bu hak ihlallerine ve şiddete zemin hazırlayan yapısal sebeplerle hesaplaşmadan, yargıyı, güvenlik bürokrasisini yeniden yapılandırmadan helalleşmenin mümkün olmadığı eleştirisi dile getirildi. Geçmişle hesaplaşmanın aslında çok uzun soluklu, çok katmanlı ve yapısal müdahaleler gerektiren bir süreç olduğu belirtildi.
Kılıçdaroğlu’nun helalleşme söylemi bir düzeyde tarihsel haksızlıkların kabul edilmesi ve kayıpları da onarma iradesi içeriyor gibi görünüyordu. Bu açıdan onarıcı adalet çizgisinde olumlu bir söylem olarak karşılanabilir. Nitekim otuz yedi sivil toplum örgütü[1] ortak yaptıkları açıklamayla bu çağrıyı önemsediklerini ve bu sürecin şeffaf ve katılımcı bir şekilde yürütülmesi gerektiğini belirttiler.
Helallik söyleminin katkısını tartışmak için öncelikle bu söylemi kalıcı barış ya da sürdürülebilir barış çerçevesine oturtmak önemli. Barış negatif anlamda çatışmaların son bulduğu bir çatışmasızlık hali değildir. Helalleşme kavramını, şiddetin arka planındaki yapısal sebeplerin, eşitsizliğin, ayrımcılığın sonuçlarının ortadan kaldırıldığı pozitif barış çerçevesi içerisinde düşünmek gerekmektedir. Böyle bir anlayış da hesaplaşma mekanizmalarını tasarlarken toplumsal adalet ve politik eşitlik gibi kavramları göz önünde bulundurmayı gerektirir. Türkiye’de şiddete maruz kalanların adalet taleplerinin karşılanması çok önemlidir. Bu anlamda son otuz yıl içindeki zorla kaybettirmeler, işkence, yerinden edilme gibi insan hakları ihlallerinin sorumlularının yargılanması gerekmektedir. OHAL döneminde de pek çok ihlalle karşılaşılmıştır. Bu ihlallerin sorumlularının da yargılanması gerekmektedir.
Eşit hak öznesi olarak, eşit yurttaş statüsünün tanınması bir helalleşme ya da adına ne dersek diyelim yüzleşme sürecinin bir parçası olmak zorundadır. Burada önemli olan önümüzdeki dönemde tüm toplumsal güçlerin bu helalleşme çağrısının içeriğinin nasıl doldurulacağına, toplumsal adalet ve eşit yurttaşlık temelinde müdahil olmasıdır.
İdil Akyol Koçhan – Şehir Plancıları Odası
Şehircilik alanında barış temel kavramlardan bir tanesi. Planlama ilkeleri aslında barışın tesisinde temel bir rol oynamaktadır. Planlama yerleşimlerin geleceğini yönlendiren temel bir disiplindir. Herkes için eşit, adil ve özgür bir yaşama olanak verecek mekânsal kararları ve politikaları üretmekle yükümlüdür. Dolayısıyla bir disiplin olarak politik bir alandır.
Bu çerçevede ittifakların şehircilik ve planlama alanındaki vaatlerini incelediğimizde, tüm ittifaklarda bu seçim dönemine damga vuran afet ve buna bağlı olarak yeniden inşa ve kentsel dönüşüm konularının çok ön planda olduğunu görüyoruz.
Millet İttifakı temel hedefini Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde herkesin insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdüğü ve sosyal refah standartlarına ulaştığı toplumsal barış ve huzurun tesis edildiği mutlu bir ülke haline gelmek olarak belirtiyor. Metin’de kentsel yaşam ölçütlerine birkaç yerde değiniliyor. Kırılgan gruplar göz önünde bulunduruluyor ve sosyal kapsayıcılığın arttırılması hedefleniyor.
Millet İttifakı, Metin’de konut meselesini hak temelli bir söylemle ele alıyor ve sosyal konutu bu anlamda önemli bir araç olarak görüyor. Afet sonrası ve kentsel dönüşüm konusuna, insan odaklı olmaya, kent kimliğine ve doğaya saygılı olmaya, kırılgan grupları öncelemeye ve katılımcı karar alma süreçlerine vurgu yapıldığını söylemek mümkün. Kente karşı suçların hukuk sistemimize dâhil edilmesi de Metin’de düzenlenmiş olan bir diğer dikkate değer husustur.
Cumhur İttifakı’nın ortak bir seçim bildirgesi bulunmamaktadır. AKP’nin seçim beyannamesi vardır. Bu beyannamede şehircilik ve planlama konusundaki vaatlerin çok sınırlı oluşu şaşırtıcıdır. Şehircilik ve planlama alanındaki vaatlere, afetlere karşı risk ve kriz başlığı altında yer verilmiştir. Bu başlık altında afete ve yeniden inşaya odaklanan bir bakış açısı var. Fakat barışçıl bir yaşamın kurulması için yapılması gerekenlere çok az değinilmiş. Hedeflenen bir yıl gibi kısa bir sürede icraatları gerçekleştirmek.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçim mutabakat bildirgesi diğer ittifaklara nazaran daha kısa ve öz. Afet bölgesine özel bir önem verilmiş. Bildirge’de şehircilik anlamında vaatler kısıtlı ama sunulan vaatler sağlıklı ve insanca yaşamın planlı bir şekilde geliştirilmesi ve katılımcı kararların oradaki sivil toplumla, yaşayanlarla, yerel yönetimlerle birlikte alınmasını hedeflemektedir. Barışçıl bir yaşamın kurulması anlamında barınma sorununun çözülmesine de bir vurgu var. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın diğer iki İttifak’tan farklılaşan tarafı doğayla daha barışçıl bir ilişki kurmaya dair olan vaatleri. Doğal alanların tahribatına neden olan projelerin durdurulması ve her canlının sağlıklı bir ekosistem içerisinde yaşam hakkının korunması gibi vaatler Bildirge’de önemli bir yer tutuyor.
Bu seçim döneminde barışçıl bir yaşamın kurulmasına yönelik şehircilik ve planlama alanındaki adımlar afetin gölgesinde kalmış gibi görünüyor. Ülkenin bu denli yakıcı bir gündemi varken bu anlaşılabilir bir durum ama bu alanda benimsenecek ilke ve yaklaşımların yalnızca imar ve inşa faaliyetlerini kapsamadığını barınma, su, gıda ve kamusal hizmetlere güvenli erişim, toplumsal bütünleşme gibi aslında çok geniş bir yelpazede etkili olduğunu unutmamak gerekir.
Mehmet Bozgeyik - KESK
Türkiye’de barış meselesi denilince akla ilk gelen Kürt sorunudur. Kürt sorununun yıllardır inkâr edilmesi ve barışçıl çözümlerden uzaklaşarak, sürekli güvenlikçi politikalarla üstesinden gelinebileceğinin düşünülmesi sebebiyle kimi sorunlarla karşı karşıyayız. Bunlardan en önemlisi savaşla birlikte milliyetçilik ve şovenizmin tırmanışa geçmesidir. Emek hareketi de doğal olarak bu ortamdan doğrudan etkilenmektedir çünkü ırkçılık, milliyetçilik, şovenizm egemen iktidarın koruyucusu haline geldiğinde belirli meselelerin konuşulmasının önüne geçiyor. Türkiye’de de emekçiler açısından çok yoğun bir yoksullaşma ve işsizlik sorunu var. Muhalif kesimler üzerinde çok yoğun baskılar var.
Savaşın etkisiyle gelişen milliyetçilik özgür düşüncenin ve toplumsal muhalefetin gelişmesini engellemektedir. Barış talepleri ve bununla ilgili her söz iktidar eliyle marjinalleştirilmektedir. Bu durum da Türkiye’de iş yerinde emekçilerin ötekileştirilmesine bir zemin hazırlanıyor. Bu nedenle barış, emekçiler açısından da sendikal mücadele açısından da önemlidir.
Kürt sorununun çözülmesi için öncelikle demokrasi sorununu çözmek gerekiyor çünkü siyasal sorunlar özgür ve eşit yurttaşların örgütlü katılımına dayanan demokratik bir ortamda çözülebilecektir.
Farklı ülke deneyimleri de demokratik bir ortamda sorunların çözülebileceğini gösteriyor. Bu nedenle de yurttaşlara yönelik ötekileştirme, ayrımcılık politikalarının terk edilmesi; emekçilerin, küçük üreticilerin, esnafın, emeklilerin, kadınların demokratikleştirme ve barış sürecine dâhil edilmesi gerekiyor. Tabii bunun da oluşabilmesi için bir çatışmasızlık sürecinin yaratılması gerekiyor. Özellikle tüm bu meselelerin özgürce konuşabileceği riskli ortamların ortadan kaldırıldığı koşulların yaratılması gerekiyor.
Eğer Kürt sorunu, Alevi sorunu, toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorunu bu ülkede çözülecekse şimdiye kadar iktidarların izlemiş olduğu tüm politikaların terk edilerek, demokratik mekanizmaların işletilmesi gerekiyor. Türkiye’nin 14 Mayıs seçimlerinden sonra çözüm odaklı politikaları geliştirmesi gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde 1923’ten sonra ortaya çıkan tüm katliamlar ve faili meçhullerle yüzleşilmesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu’nun hem Alevi kimliğine sahip çıkması hem Kürt sorunuyla ilgili söylemleri önemli ancak Mutabakat Metni’nde Kürt ifadesinin bile geçmemesi ciddi bir eksikliktir.
14 Mayıs seçimlerine giderken miting alanlarında bir nefret dili, milliyetçiliğe ırkçılığa varan söylemler ve hedef göstermeler söz konusu. Bu nefret dili Kürtlere, kadınlara ve LGBTİ+lara ve muhaliflere yönelik. Bu tür söylemler seçim meydanlarında bir araç olarak kullanılıyor. Bu açıdan barışın sesi olmak önemli. Barış sadece meclise havale edilmemelidir. Siyasi partilerin, muhalefetin, toplumdaki tüm kesimlerin barışın sesi olmak için çaba harcaması ve ortak bir girişimin yeniden hayata geçirilmesi gerekiyor.
Nazvan Mızrak Aydın – Van Barosu İnsan Hakları Komisyonu
İnsan hakları hukuku açısından barışın anlamını ortaya koymak önemli. Bu açıdan barış, huzur ve uyum içerisinde birlikte yaşayabilmektir; temel hak ve özgürlükleri kullanırken hangi sebeple olursa olsun (cinsiyet, etnik köken, ana dil, kullandığımız Türkçe dilinin aksanlı konuşulması vb.) ayrımcılığa maruz kalınmayacağını bilmek demektir.
Cumhur İttifakı barışa ilişkin umudu ciddi anlamda sekteye uğratmış durumda. Özellikle HDP’li siyasetçilerin büyük çoğunluğunun cezaevinde olması, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyumların atanmış olması ve 2-3 gün önceki operasyonlar artık Cumhur İttifakı’ndan hiçbir şey beklenmemesi gerektiğini gösterdi.
Millet İttifakı’nın Mutabakat Metni’nde Kürt kelimesine dahi yer verilmemiştir. Millet İttifakı’nın değil ama Kılıçdaroğlu’nun Kürt ve Alevilere ilişkin yayımladığı videolar önemlidir. Kılıçdaroğlu’nun beyanları ve tavrı umut vericidir. Fakat son günlerde Diyarbakır’da yapılan operasyonlara muhalefetin ve özellikle Kılıçdaroğlu’nun bu kadar sessiz kalmış olması ne yazık ki kabul edilemez bir tutumdur. Eğer Millet İttifakı ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) bölgedeki halkın desteğini istiyorsa bölge halkının yanında olduğunu bizzat göstermelidir. Barışın bir dahaki seçime, bir dahaki bahara kalmaması için muhalefetin bugünkü tutumunu değiştirmesi gerekmektedir.
Seçim propagandalarındaki nefret dili de üzerinde durulması gereken bir husustur. Şimdiye kadar Türkiye’de siyasi olarak ortak düşman genelde Kürtlerdi, kadınlar, cinsel yönelimi heteroseksüel olmayanlardı. Şimdi bir de bu ortak düşmana sığınmacılar eklendi. Emek ve Özgürlük İttifakı hariç olmak üzere, tüm muhalefet sığınmacılar hakkında nefret söylemi içeren açıklamalarda bulunuyor. Türkiye’de milyonlarca sığınmacı var ve toplumun bir kesiminin bu kadar dışlandığı ortamda toplumsal barış tesis edilemeyecektir.
Nuri Özdemir – Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi
Barış, bağlamı çok geniş bir kavram. İnsanların barış meselesine odaklanmak gibi bir sorun yaşaması söz konusu zira özellikle 2010 sonrası bölgesel olarak yaşanan bir alt üst oluşu var. Bu süreçte Arap Baharı, 2013-2015 çözüm süreci, 15 Temmuz darbe girişimi, Covid-19 pandemisi, 6 Şubat depremi yaşandı. Tüm bunlar aslında insanların bir meseleye odaklanma kapasitesini zayıflatmış durumda.
Barıştan söz edebilmek için öncelikle savaş durumu üzerinde düşünmek gerekmektedir. Modern ulus devlet kendini bir savaş hali üzerinden kurmaktadır. Burada savaş denilince sadece ellerinde silahlar olan ordular akla gelmemeli. Burada söz konusu olan insanları sürekli karşı karşıya getiren, sürekli çatışma haline sürükleyen bir durumdur. Sürekli düşmanlar ve çatışmalar yaratan modern ulus devlet barış inşasını zorlaştırmaktadır.
Orta Doğu’da savaş ve barış meselesine yön veren iki temel sorun vardır: Filistin sorunu ve Kürt sorunu. Bu iki sorun bölgedeki pek çok sorunu etkilemektedir. Bu doğrultuda, önümüzdeki yüz yıl barışa odaklanmadığımız takdirde var olan bazı toplumsal sorunlar da devam edecektir. Örneğin Kürt sorunu olduğu sürece beraberinde sürekli erkekliği, aşiretçiliği, devletçiliği üretecektir.
Başta Kürt halkı olmak üzere ve onların dostları da barış inşası için çok emek veriyor fakat barışı sağlamak için bu dinamikler tek başına yeterli değil. 90’lı yıllardan beri aslında Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözülmesi için bazı girişimler oldu. Bunlardan en çarpıcı olanı 2013-2015 çözüm sürecidir ve ne yazık ki başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Şu anda Türkiye’de yaşayan insanlar bir varlık ve yokluk meselesi yaşamaktadır. İktidarın arkasına geçen kitle tamamen varlığını iktidarın varlığına kilitlemişken muhalefetin arkasındaki kitleyse bütün varlığını iktidarın gidişine bağlamış durumdadır. Örneğin akademik çalışmaları için ya da işsizlik yüzünden Batı’ya göç etmiş veya sürgün edilmiş insanlar da iktidarın bir an önce gitmesini ve yeniden bir yaşamı düşünüyor. Dolayısıyla şu anda barış insanların temel ihtiyacıdır.
Barışı tesis etmek hayati bir mesele ve politik bir mücadele. Barış hepimizi ilgilendiriyor ve barış inşası sokakta örülecek politik bir meseledir. Dolayısıyla politik bir meselenin politik bir savunması olmak zorundadır. Bu anlamda seçim süreci de bütün eksikliklerine rağmen barışı inşa edecek bir siyaset anlayışı getirecektir. 2023 seçimlerinden sonra bu siyaset anlayışı artık kalıcı hale gelecek ve barış da böylelikle kurumsallaşacaktır.
Osman İşçi – İnsan Hakları Derneği
Barış kavramı İHD açısından yaşamsal bir öneme sahiptir. Barış, insan haklarının korunması için gereklidir. İnsan hakları hareketi açısından kişi hakkını kullandığı için sorun yaşamamalıdır. Ülkede barış olması halinde kişiler haklarını kullanırken sorun yaşamayacaktır veya bir sorun yaşadığında mahkemeye gidip bu hakkını arayabilecektir. İnsan hakları hareketi bir ihlal karşısında hakikati ortaya çıkartmayı ve failin gereken cezayı almasını hedefler. Hakkı ihlal edilen kişinin de zararının tazmin edilmesi gerekmektedir. Cezasızlıkla mücadele etmek de çok önemli çünkü cezasızlık, hak ihlalinin devam etmesine neden olur. Dolayısıyla hakikatin ortaya çıkarılması ve adaletin sağlanması barışın tesis edilmesinde çok önemli bir bileşen.
Türkiye’de barışın tesisinde Kürt sorunu çok belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır. Barışı tesis edebilmek açısından meclis önemli çünkü orada çözülebiliyor toplumsal sorunlar ve çatışmalar. Bu açıdan meclisteki iradenin niteliğini belirleyecek seçimler önem kazanıyor.
Bu anlamda seçimin kendisi de bir insan hakları meselesidir. Kişinin yurttaş olarak görüşlerini aktarabilmesi, siyasal ve sosyal yaşama katılımı açısından önemlidir. Seçim sonucunda ortaya çıkan irade sadece mecliste temsil edilen siyasi partilerin görüşlerini, taleplerini yansıtmaz. Bu irade meclisin dışında kalanların ihtiyaçlarını, taleplerini de kapsamalı ki gerçek anlamda bir demokratik iradeden bahsedilebilsin. İHD olarak biz seçimi Avrupa Birliği Güvenlik Teşkilatı’nın (AGIT) sistemiyle inceliyoruz.
İttifakların programlarına baktığımızda problemli noktalar vardır. Kadınlar hak sahibi bir özne olarak görülmediği için İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış sorun edilmiyor. Mülteciler hak sahibi bir özne olarak görülmediği için mültecilerin geri gönderilmesi sorun edilmiyor. İnsan hakları perspektifinden, mülteci hakları insan haklarıdır ve kişi bir yerden bir yere gitmek istiyorsa gider.
Barış meselesini inşa edebilmek için savaşın yıkımının boyutlarını anlamak gerekiyor. Savaşların hep yaşam hakkını ihlal ettiği düşünülüyor ama savaşın etkileri pek çok bakımdan yıkıcı bir boyuttadır. Birçok kişinin eğitim hakkı, çalışma hakkı ihlal edilmektedir. İHD için barış kişinin kendisini geliştirmesine katkı sunacak bir alandır. Seçim beyannamelerine baktığımızda da İHD perspektifinden insan hakları meselelerine en fazla yer veren ittifak Emek ve Özgürlük İttifakıdır.
Seçim bizim için bir son olmayacak. Kim kazanırsa kazansın, yapılması gereken uzun vadeli işler olacak. Seçimi Millet İttifakı kazanırsa, mücadele başka bir safhada devam edecek. Cumhur İttifakı kazanırsa zaten daha yoğun çalışmak gerekecek. Sonuç ne olursa olsun insan hakları örgütleri insan hakları ihlallerini raporlamaya ve insan haklarını savunmaya devam edecek.
[*] Marburg Üniversitesi, Center for Conflict Studies, misafir araştırmacı.
[1] https://demos.org.tr/hakikat-esitlik-ve-adalet-icin-buradayiz/, Erişim tarihi: 3.05.2023.
* Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. This publication or parts of it can be used by others for free as long as they provide a proper reference to the original publication. The content of the publication is the sole responsibility of Off-University. Organisation für den Frieden e.V. and does not necessarily reflect a position of RLS.
NÎŞEYÊN CIVÎNA MASEYA GILOVER