
Description
This blog entry is part of the series "Gendered Aspects of Peace and War in Turkey" - Blog X
Bu yazı 'barış ve savaşın toplumsal cinsiyetlendirilmiş yönlerine' odaklanan bir blog serisinin parçasıdır - Blog X
Eleştirel Barış ve Toplumsal Cinsiyet: Türkiye İçin Çıkarımlar
Nisan Alıcı
Çeviren: Meral Camcı
Bu blog dizisi için yazdığım ilk yazıda, dönüştürücü adalet merceğinden bakmanın Kürt çatışmasının cinsiyetçi yönlerini ele almada nasıl yardımcı olabileceğini yazmıştım. Bu son blog yazısında ise, liberal barış yaklaşımına getirilen eleştirilerin ortaya çıkardığı eleştirel barış literatürüne odaklanıyorum. Okurlar, ilk ve son blog yazım arasında pek çok paralellik olduğunu fark edebilir, çünkü her iki literatürün kökeninde de benzer eleştiriler vardır. Yapısal şiddet kavramı ve çatışmanın temel nedenleri, kurucu kavramlar olarak iki yaklaşımın da merkezinde yer alır.
Eleştirel Barış Nedir?
Eleştirel barış tartışmaları, dışarıdan yönlendirilen liberal barış inşası gündeminden ziyade aşağıdan yukarıya, fail-odaklı bir anlayışa doğru hayati önem arz eden bir değişimi temsil ediyor. Özellikle Afganistan ve Irak'ta uluslararası devlet kurma ve barış inşası projelerinin çökmesinden sonra, barış çalışan akademisyenler liberal barış inşası gündemine meydan okumaya başladılar. 1 Uluslararası barış projelerinin temeli, insan hakları, demokratikleşme, “iyi yönetişim” ve açık pazar gibi evrensel olarak kabul edilen batılı değerlere dayanmakta ve bu değerleri farklı çatışma bağlamlarına yerleştirmektedir. 2 Liberal barış, fiziksel şiddetin ortadan kaldırılması yoluyla istikrar sağlamayı ve böylece çatışma bölgesini küresel pazara dahil etmeyi amaçlar. Bunu yaparken kurumsal düzeyde değişiklikler ve yasal araçlar kullanılmakta, siyasi elitlerin baş aktör olduğu barış süreçleri yürütülmektedir. 3
Geleneksel olarak barış anlaşmaları ya Batı'da ya da çatışma bölgelerinde yaşayan Batı’lı çevrelerce müzakere edilir ve Küresel Kuzey'in rasyonalitelerine dayanır. Bu süreçler, yerel halkı temsil etme iddiası sorgulanabilir nitelikte olan az sayıda yerel eliti içerir. 4 Bu nedenle, eleştirel barış literatürü, farklı akademisyenlerce gerek ileri sürülmüş gerek sorgulanmış bir kavram olan “yerele dönüş” ile ilişkilendirilmiştir. Örneğin, Mac Ginty ve Richmond şöyle diyor:
Yazarlar, yerel aktörlerin ve bağlamların partizan, ayrımcı, dışlayıcı ve şiddet yanlısı olabileceğinin (uluslararası aktörler gibi) tamamen farkındadır. Yerel bağlamlar aynı zamanda bazılarını diğerlerinden üstün tutan güç ilişkileri ve hiyerarşileri içerir (uluslararası çerçevelerde olduğu gibi).5
Eleştirel barış literatürü, uluslararası sisteme hakim olan saldırgan neoliberalizmi sorgulamaya çalışır ve kalkınma ve barış getirmek için yola çıkan birçok küresel girişimde sömürgeciliğin kalıntılarını ortaya çıkarır. Eleştirel barış yaklaşımı, kilit aktörlerin çatışmadan etkilenen topluluklar olduğu, aşağıdan yukarıya doğru örgütlenen özgürleştirici barış süreçlerini öngörür. Bu nedenle, çatışmanın dönüşmesi ve özgürleştirici bir barışın gerçekleşmesi için, çatışmanın temel nedeni olan toplumsal güç ilişkilerinin dönüşmesi gerekmektedir. 6 Liberal barış projelerinin başarısız olmasının en önemli nedenlerinden biri de budur. Toplumdaki ilişkileri ele almak ve bunları uzun vadeli barışa dönüştürmek yerine kurumsal ve yasal düzenlemelere odaklanmak, yalnızca fiziksel şiddeti ortadan kaldıracak ve uzun vadeli olumlu barışı imkansız kılacaktır.
Çatışmanın dönüştürülmesi ve barış inşasının, siyasi elit veya çatışmanın silahlı tarafları arasındaki müzakerelerle sınırlandırılamayacağını belirtmekte fayda var. Dünyanın birçok yerinde yaşanan süreçler, çatışmayla ilişkisi ne olursa olsun, toplumun mümkün olan en geniş kesimlerini kapsamayan stratejilerin uzun ömürlü olamayacağını göstermektedir. Fiziksel şiddet bitse bile yapısal eşitsizlikler devam ederken çatışma koşullarına geri dönülmesi an meselesidir.7
Kaydadeğer bir nokta, çatışmanın dönüşümü ve yukarıda da belirtildiği gibi, barışın sahiplenilmesi ya da toplumsallaşmasının temel koşullarından birinin, çatışmadan doğrudan etkilenen kişiler ile uluslararası toplumun çıkarlarının değil, çatışmanın yaşandığı toplumun yani barışın doğrudan alıcısının ihtiyaç, mağduriyet, acı ve beklentilerinin dikkate alınması gerekliliğidir. Adalet taleplerini yönlendirmek ve sağlamak için gerekli yöntem ve araçlar barış müzakerelerinin merkezinde yer almalıdır.8 Önceki blog yazılarından birinde ele alındığı gibi, Kolombiya barış süreci buna iyi bir örnektir. Kolombiya'da mağdur örgütleri taleplerini doğrudan barış müzakerelerine taşıyabildi ve mağdur hakları, tazminatlar ve geçiş dönemi adaleti gibi konularda geliştirilen mekanizmalara katkıda bulunabildi. Kolombiya barış sürecinin öne çıkan veçhelerinden biri geçiş dönemi adaleti konusunda kapsamlı ve ayrıntılı bir program üretmiş olması, diğeri ise toplumsal cinsiyet perspektifinin barış anlaşmasına dahil edilmesidir. Kadın ve LGBT+ örgütleri Toplumsal Cinsiyet Alt Komitesi'nde yer alarak barış müzakerelerinde ve nihai anlaşmada yer alma isteklerini dile getirdiler ve toplumsal cinsiyet perspektifini anlaşmanın tamamına dahil ettiler.9
Eleştirel barışın toplumsal cinsiyetle ne ilgisi var?
Liberal barış yaklaşımını benimseyen barış girişimlerinin çoğu, çatışmadan etkilenen halkları barışın nasıl inşa edileceğini bilmeyen, inşa sürecinin pasif alıcıları olarak görüyor.10 Barışı aşağıdan yukarıya yapılandırmak, mağdurların ve hayatta kalanların ihtiyaçlarının, taleplerinin ve beklentilerinin uluslararası toplumun çıkarlarının üzerinde tutulmasını ve buna bağlı olarak yerel bağlamın dikkate alınmasını içerir.11 Bunun için mağdur örgütlerinin, insan hakları savunucularının, kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin barış süreçlerine ve çatışma sonrası mekanizmalara katılımı esastır. Barışın toplumsallaşması ve sahiplenilmesi için yerelde kurulacak mekanizmalar aracılığıyla toplumun farklı kesimlerinden aktörlerin sürece ilişkin talep ve ihtiyaçlarını iletebilecekleri alanların yaratılması, yukarıdan empoze edilen bir barış sürecini engellemenin başlıca koşullarından biridir.
Bize toplumsal cinsiyetin barışın inşasıyla ne kadar alakalı olduğuna dair bir anlayış sağlayanlar, esas olarak eleştirel feminist bilim insanlarıdır. Feminist barış akademisyenleri, feminist anlayışların genellikle barış ve çatışma üzerine eleştirel tartışmaların dışında bırakıldığını öne sürerler. Feminist bakış açıları ise sürdürülebilir ve anlamlı bir barış yaratmak için elzemdir. 12 Kabaca, feminist yaklaşımların çatışma ve barış inşasının doğasını anlamak için toplumsal cinsiyet kategorisinin ele alınması gerektiğini öne sürdüğünü söyleyebiliriz. Aynı zamanda yerelin bilgisini öne çıkarır ve kesişimsel toplumsal cinsiyet merceğini benimser.
Örneğin feminist bir mercekten bakmak, şiddetin sürekliliğini görmeyi mümkün kılar, bu da LGBTİ+ ve kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin çatışmanın sona ermesiyle sona ermediği anlamına gelir. Özel olan politiktir feminist sloganından yola çıkarak, bu aynı zamanda toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin farklı biçimlerinin yalnızca çatışma sırasında değil, sonrasında da dikkate alınması gerektiği anlamına gelir. “Örneğin, çatışma ve barış inşasının gündelik veçhelerini incelerken, ailenin/özel alanın önemine ilişkin feminist kavrayışlara dikkat çekmek, tekerleği yeniden icat etme tehlikesini önleyebilir..”13
Barışa liberal yaklaşımlar, barış inşası çabalarını öncelikle uluslararası toplumu ilgilendiren, dışarıdan gelen müdahaleler olarak anlama eğilimindedir. 14 Bu nedenle barışı uzun, doğrusal olmayan bir süreçten ziyade kısa vadeli girişimlerle ulaşılabilecek bir hedef olarak algılar. 15 Feminist barış çalışmalarının eleştirel barış yaklaşımlarıyla birleştirilmesi ise, şiddet içermeyen barış zamanının aşırı zıttı olarak sunulan şiddetli çatışma ikiliğine meydan okumayı mümkün kılar.
Ve madem savaş ve barış arasındaki çizgi o kadar net değil; barış uzun vadeli, devam eden bir uygulama olarak tasavvur edilmelidir. 16 Bu bağlamda, Prügl ve diğerlerinin barış tanımını takip etmekte fayda var:
Barış inşasını, çatışmadan etkilenen bir topluluk veya dış (ulusal ve uluslararası) aktörler tarafından yürütülen, topluluk içinde ve ötesinde çatışmayı dönüştürmeyi, şiddetli çatışmanın yeniden ortaya çıkmasını önlemeyi ve sosyal ve ekonomik adalet dahil olmak üzere şiddet içermeyen ilişkiler kurmayı amaçlayan faaliyetler olarak tanımlıyoruz. 17
Bu tanım, yalnızca fiziksel şiddetin değil, aynı zamanda yapısal eşitsizliklerin ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin de var olduğu bir çatışma anlayışına dayanmaktadır..
Türkiye için çıkarımlar
Toplumsal cinsiyet ve eleştirel barış arasındaki bağlantıları kurduktan sonra, şimdi bunun Türkiye üzerindeki etkilerine eleştirel bir gözle bakmanın zamanı geldi. Toplumsal cinsiyete dayalı ilişkilerin, silahlı çatışmayı mümkün kılan ve bu çatışmayla sürekli kılınan diğer faktörlerle kesişim noktasında ele alınması gerekir. Diğerlerinin yanı sıra bu kesişimsellik, etnik köken, sınıf, yaş ve engelliliği içerecektir. Bir çatışmanın kadınları ve LGBTİ+'ları nasıl etkilediğinin pek çok katmanı vardır ve barış inşası çabalarının bunları tümüyle ele alması gerekir. Bu, eleştirel barış yaklaşımlarının, çatışmanın toplumsal cinsiyete dayalı etkisini ele almayla ilgili olarak ilk blog yazımda ele aldığım dönüştürücü adalet gündemiyle çakıştığı yerdir. Kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin barış faaliyetleri, kesişen bir barış anlayışına sahip oldukları ve toplumsal cinsiyet rollerinin dönüşümünü çatışma dönüşümü için gerekli gördükleri için daha özgürleştirici bir barış formuna ulaşmada merkezi bir rol oynamalıdır.
Türkiye'deki herhangi bir barış çabasının, yapısal şiddeti ve çatışmanın nesiller arası etkisini eleştirel bir yaklaşımla ele alma gerekliliğini kabul etmesi gerekir. Devlet şiddeti ve silahlı çatışma nedeniyle kaybedilen fırsatların, yapısal şiddeti sürdüren uzun vadeli sonuçları söz konusudur. Çatışmalardan etkilenen toplulukların önemli bir bölümü, özellikle kadınlar, LGBTİ+ ve çocuklar, kaynaklara ve eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere eşit erişim olmaksızın yıllarca mücadele etmek zorunda kalıyor. Liberal barış yerine eleştirel barışa öncelik vermek, gelecek nesillere de taşınan onlarca yıllık şiddetin sonuçlarını hafifletmeye yardımcı olabilir. Bu, dönüştürücü adalet yaklaşımlarıyla birlikte düşünüldüğünde, çatışmayı mümkün kılan güç hiyerarşilerine meydan okuyacak barış inşası çabalarının önünü açacak ve böylece fiziksel şiddetin yanı sıra toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, yoksulluk, sosyo-ekonomik adaletsizliklerin de üzerine gidecektir.
* Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. This publication or parts of it can be used by others for free as long as they provide a proper reference to the original publication. The content of the publication is the sole responsibility of Off-University. Organisation für den Frieden e.V. and does not necessarily reflect a position of RLS.