Skip to main content
SearchLoginLogin or Signup

Sivil Toplumun Barış Çalışmalarında Sınır-Aşan Ortaklıklar

Bu yazı 'Barış ve savaşın toplumsal cinsiyetlendirilmiş yönlerine' odaklanan bir blog serisinin parçasıdır.

Published onSep 12, 2022
Sivil Toplumun Barış Çalışmalarında Sınır-Aşan Ortaklıklar

Toplumsal Cinsiyet: Sivil Toplumun Barış Çalışmalarında Sınır-Aşan Ortaklıklar

Cuma ÇİÇEK

 

Kadınların yaradılış icabı veya özünde erkeklerden daha barışçı olduğuna inanmıyorum. Ancak, bugünkü dünyada kadınların iktidarı farklı deneyimlediklerine inanıyorum. Hayatlarının birçok alanında, daha az güçlü konumda bulunarak yollarını açmaya zorlanan kadınlar, daha büyük ve güçlü aktörlere karşı değişim için üstü kapalı bir biçimde baskı yapma konusunda genellikle daha ustadırlar. Genellikle kadınlar için aşağılama amaçlı kullanılan ‘manipülatif’ terimi, kadınların amaçlarına ulaşmak için doğrudan çatışmaya girmek yerine, başka yollar bulmak zorunda bırakıldıkları gerçeğine işaret eder. Doğrudan çatışmaya alternatif bulmak, şiddet içermeyen direnişin özüdür.

Yukarıdaki sözler Brezilyalı belgesel-film yapımcısı J. Bacha’ya ait. Filistinli köylü kadınların direnişini konu alan bir TED konuşmasında,[1] yapısal koşulların kadınların barış mücadelesindeki kapasitesini ve becerisini artırdığını belirtiyor. Bacha’nın yapmış olduğu bu analiz aslında toplumsal ilişkilerde zayıf olan tarafların tamamı için geçerli. Barış çalışmalarında öne çıkan J. Galtung’un ‘yapısal şiddet’ olarak tarif ettiği bu eşitsiz ilişkiler,[2] güçsüz tarafa doğrudan çatışmadan kaçınmayı öğretir. Zira doğrudan çatışma durumunda eşitsiz güç ilişkileri güçsüz tarafı çoğunlukla başarısızlığa sürekler. Bu anlamda, yapısal şiddet, toplumsal çatışmaların güçsüz taraflarına yan yollar bulmak, alternatifler oluşturmak, çoklu araçlar ve yöntemler kullanmak gibi yeni beceriler kazandırır. 

Şiddet içermeyen sosyal mobilizasyon esas olarak barış inşası çalışmalarında sivil toplum aktörlerine işaret eder. Bacha’nın hatırlattığı üzere, kadın ve toplumsal cinsiyet odaklı sivil toplum aktiviteleri barış çalışmalarında gözardı edilmeyecek potansiyeller taşır. Bu yazıda Türkiye’de sivil toplum aktörlerinin barış inşasına yönelik çalışmalarında toplumsal cinsiyetin sınır-aşan potansiyeli ele alınıyor. 

 

Barış İnşasının Kapsamı

Bu potansiyeli değerlendirmek için öncelikle barış inşasının kapsamına değinmekte fayda var. Yazının limitlerini dikkate alarak burada sadece barış çalışmalarında önemli yeri olan iki isme yer verelim. J. P. Lederach, Building Peace: Sustainable Reconciliation in Divided Societies adlı eserinde[3] kapsayıcı bir süreç olmaksızın toplumsal barış çabalarının sonuç alamayacağını ileri sürer. Soğuk Savaş sonrası dünyada ortaya çıkan çatışmalar çoğunlukla devlet-içi kimlik temellidir. Ekseriyetle sosyo-ekonomik ve sosyo-politik olarak küresel sistemin çeperlerinde bulunan; yoksuklluk, eşitsizlik, az-gelişmişlik gibi sorunlarla boğuşan ülkelerde cereyan eden bu tür çatışmalar toplumda hem dikey hem de yatay düzlemlerde derin bölünmeler yaratır.[4] Bu tür çatışmaların çözümü, uzun vadeli bir perspektifle uzlaşıya dönük bir altyapı inşasını gerektirir. Farklı toplumsal katmanları içermesi gereken bu altyapı çalışmaları bir yandan toplum içerisinde uzlaşı kaynaklarını güçlendirirken, öte yandan dışsal katkıları maksimize etmelidir. Bu anlamda, “barış evinin inşası”, Lederach’a göre, uzlaşıyı sağlayıp sürdürmeyi hedefleyen çok aktörlü ve çok eylemli bir yapıyı gerektirir.[5]

Lederach gibi J. Galtung da geliştirdiği kavramlarla barışı, çok aktörlü, çok boyutlu ve içerici bir toplumsal dönüşüm olarak düşünmemizi önerir. Galtung, “çatışmaları aşarak dönüştürme” olarak adlandırdığı yaklaşımını altı öğe üzerine inşa eder: (1) barış kültürü, (2) barış yapısı, (3) arabuluculuk, (4) barış inşası, (5) şiddet-dışılık ve (6) iyileşme.[6] Bu öğelerin gerçekleşmesi durumunda, barış çalışmalarının altı temel görevi yerine getirilebilir. Bunlardan üçü “negatif barışa” işaret eder: (1) Askeri ya da başka bir aktör tarafından uygulanan doğrudan şiddetin yokluğu; (2) geniş kitleleri etkileyen, ekonomik, politik ya da kültürel yapılardan kaynaklı yapısal şiddetin yokluğu ve (3) son olarak her iki şiddet türünü meşrulaştıran kültürel şiddetin yokluğu. Kalan üç görev ise şiddetsizlikten öteye “pozitif barışı” ifade eder: doğrudan, yapısal ve kültürel barış. Doğrudan barış şiddet yerine karşılıklı iyiliğin ve hizmetlerin değişimi anlamına gelir. Yapısal barış mutakabiliyet, eşit haklar, faydalar ve haysiyete dayalı hakkaniyetli bir ekonomi ve eşitlikli bir politik rejim altında sürdürülebilir yapıların inşasını gerektirir. Son olarak, kültürel barış doğrudan ve yapısal barışın normlar ve değerler olarak toplumsal yaşamda onaylanmasını ve yaygınlaştırılmasını ifade eder.[7]   

Özetle, çatışma çözümü ve barış inşası yaygın kanaatin aksine silahlı çatışmaların durdurulması ya da bitirilmesine indirgenemez. Söz konusu toplumsal sorunun kısa vadeli ve kolay bir çözümü yok, uzun vadeli ve oldukça karmaşık bir toplumsal dönüşümü hedeflemek ve planlamak gerekir. Çatışmaların dönüştürülmesi ve barış inşası ne doğrudan çatışan tarafların eylemlerine indirgenebilir ne de tek başına siyasi aktörlerin eylemleriyle mümkün olur. Hem aşağıdan yukarıya hem de yukarıdan aşağıya doğru çok yönlü, çok katmanlı ve çok aktörlü bir toplumsal mobilizasyonla mümkün olur. Bu çoklu mobilizasyonda sivil toplum aktörleri çatışmaların çözümü ve toplumsal dönüşümde önemli bir işlev görebilirler.

 

Sivil Toplum ve Barış İnşası

Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) barış inşasında oynayabilecekleri somut roller üzerine birçok çalışma bulunuyor.[8] Bununla birlikte biri saha deneyiminden diğeri de teorik olmak üzere iki yaklaşıma burada yer verebiliriz. 1990 ile 2007 yılları arasında Afganistan, Angola, Bosna-Hersek, Bangladeş, Kamboçya, Doğu Timur, El Salvador, Gürcistan, Endonezya, Iraq, İsrail-Filistin, Kosova, Nepal gibi farklı kıtalarda meydana gelen 102 çatışma vakasının 73’ünde müzakereler sonucu ortaya çıkmış 441 yasal belgeyi barış anlaşmaları, sivil toplum ve katılımcı demokrasi çerçevesinde inceleyen C. Bell ve C. O’Rourke, söz konusu metinlerde sivil toplumun dört işlevinin öne çıktığını belirtiyor: (1) insani yardım, (2) anlaşmanın izlenmesi, (3) meşrulaştırma, destekleme, yaygınlaştırma ve (4) geçiş dönemi yönetişimi ve kurumsal gelişme (Bkz.:Grafik 1).[9]

Örneğin Sierra Leone, Bosna-Hersek ve Guatemala, Angola, El Salvador, Filipinler gibi örneklerde sivil toplum kuruluşları çatışma döneminde zarar görmüş ve yerinden edilmiş kişilere insani yardımı ulaştırmak üzere çağrıldı. Hırvatistan, Sierra Lieone, Liberya, Filipinler, Sri Lanka, Güney Afrika vakalarında insan hakları ihlallerinin gözlemlenmesi ve tespit edilmesinde, barış anlaşmalarının uygulanmasının izlenmesinde sivil toplum aktörlerine çeşitli roller verildi. Kolombiya, Somali vakalarında görüldüğü üzere kimi örneklerde sivil toplum barış sürecinin meşrulaştırılması ve toplumsal desteğin sağlanmasında rol üstlendi. Endonezya, Burundi, Sudan, Afganistan, Tacikistan, Kosova gibi vakalarda ise çatışmaların sonlanması ve barış inşası demokratikleşme ve yönetsel yapıların dönüşümünü kapsadı. Bu vakalarda yeni anayasanın hazırlanması, ifade ve örgütlenme özgürlükleri gibi alanlarda kurumsal dönüşümlerin gerçekleştirilmesinde sivil toplum aktörleri yer aldı.[10]

 

 

Grafik 1: Sivil Toplumun Barış Süreçlerinde Oynadıkları Roller (1990-2007)

102 Çatışma

73 Müzakere Süreci

441 Belge

Kaynak: Bell, Christine & O’Rourke, Catherine, “The People’s Peace? Peace Agreements, Civil Society, and Participatory Democracy,” International Political Science Review, 28:3 (2007), ss. 293-324.

Grafik 2: Sivil Toplumun Barış İnşasındaki Rolerine Dair Teorik Bir Çerçeve

Kaynak: Paffenholz, Thania (Ed.) Civil Society and Peacebuilding: A Critical Assessment, Boulder, Lynne Rienner Publishers, 2010.

İkinci olarak, çatışma çözümü ve toplumsal barış inşasında sivil toplumun işlevlerine dair öne çıkan teorik bir çerçeveden bahsedebiliriz. T. Paffenholz ve C. Spurk liderliğinde üç yıl süren ve 11 ülkeyi içeren araştırmada[11] demokrasi, kalkınma ve barış inşası tartışmaları baz alınarak sivil toplumun yedi işlevinin altı çiziliyor. Bu işlevler şunlardır: (1) (vatandaşların) korunması, (2) izleme, (3) savunuculuk ve kamusal iletişim, (4) grup içi sosyalizasyon, (5) sosyal uyum, (6) kolaylaştırıcılık ve (7) hizmet sunumu (Bkz.: Grafik 2).[12] Araştırma sonuçlarına göre, bağlama, yani zaman, mekan ve aktörlere bağlı olarak sivil toplumun işlevleri farklılaşabilir, bu anlamda bağlam analizi önem arz eder; barış inşasına dönük sivil toplum aktörlerinin tamamı desteklenmelidir ve barış inşasında işlevlerin etkinliği sistematik olarak iyileştirilmelidir.[13]

 

Toplumsal Cinsiyet ve Barış İnşası

Farklı zaman ve mekanlardaki çatışma çözümü deneyimleri sivil toplum alanında toplumsal cinsiyet odaklı mobilizasyonların barış inşasındaki önemini gösteriyor.[14] Örneğin, Kolombiya’daki 50 yılı aşan çatışmalara son veren 2010-2018 barış sürecine sivil toplum önemli bir katkı sundu.[15] Kadın örgütleri, toplumsal cinsiyet meselesinin barış sürecinin ana gündem maddelerinden biri olmasını ve toplumsal cinsiyete duyarlı bir barış anlaşmasının oluşmasını sağladılar. İlk müzakere masasında hiçbir kadın yer almıyordu. Ancak, kadın örgütlerinin çabalarıyla önemli bir dönüşüm sağlandı. Kadınların sayısı hem hükümet hem de Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri – Halk Ordusu (FARC-EP) delegasyonu içerisinde zaman içerisinde arttı ve müzakereler kapsamında toplumsal cinsiyet alt-komisyonu kuruldu. Barış anlaşmasının altı ana reform başlığı içerisinde toplumsal cinsiyet perspektifini içeren 122 önlemin yer alması sağlandı. Ayrıca, kadın örgütleri barış anlaşması kapsamında geçmişle yüzleşme ve adaletin inşasına yönelik kimi düzenlemelerin cinsel şiddet eylemlerini içerecek şekilde genişlemesini sağladılar.[16]

Yine, Türkiye’de eleştirel sivil toplum aktörlerinin göreli olarak bildiği Kuzey İrlanda barış sürecine kadınların toplumsal mobilizasyonu önemli bir katkı sundu. Sivil alandaki kadın mobilizasyonu kadınların siyasi katılımını artırdı. Hem siyasi partilerdeki kadın katılımı ve temsili arttı hem de kadınlar kendi partilerini kurdular. Kadınların barış ve şiddeti durdurmaya dönük sivil girişimleri bir kadın partisi olan Kadın Koalisyonu’na dönüştü. Kadın Koalisyonu esas olarak -Paffenholz ve Spurk’un kavramsallaştırmasıyla- “çatışmaya duyarlı toplumsal birliktelik/gruplar arası sosyal uyum”[17] işlevi etrafında mobilize oldu. Bölünmüş toplumun çatışan taraflarının üyelerinin ortaklığıyla kurulan Kadın Koalisyonu büyük “S”li siyaset yerine yoksulluk, sağlık, çocuk ve yaşlı bakımı gibi gündelik sorunlar üzerinden küçük “s”li siyaset yaptı. Bölünmüş toplumun kadınlarını ve çocuklarını bir araya getirme ve ortak platformlarda çalışmalarını sağlama; çatışma mağduru kadınlara dönük sağlık ve barınma destekleri sunma, bu tür hizmetlerle mağdurların görünürlüğünü artırarak çatışmayı insanileştirme, şiddeti doğrudan engelleme, şiddeti kayıt altına alma gibi birçok sivil girişime öncülük etti.  

Daha kuruluş aşamasında bölünmüş bir toplumda çalışmak üzere tasarlanan ve biri Protestan diğeri Katolik iki kadının liderlik ettiği Kadın Koalisyonu’nun Kuzey İrlanda barış sürecine en önemli katkısı kadınların ve kadınların sesinin barış masasına taşınmasını sağlamak oldu. 1990’lı yıllara kadar sadece bir kadın müzakere süreçlerine katılırken ve kadınların sorunları ve sesleri duyulmazken, Kadın Koalisyonu farklı toplumsal gruplardan kadınların katılımıyla, herkesle konuşma kapasitesi olan bir tür “ortak siyasi alan” inşa etti ve doğrudan iki temsilciyle müzakere süreçlerine katıldı. Tüm bu çalışmalarla kadınların sorunları için tartışma alanlarının açılmasını, kadınların güçlendirilmesini, barış müzakerelerine katılmasını sağladı. Kadınların sorunlarının yanı sıra, Kadın Koalisyonu, eşitlik sorununun dinsel ayrımlardan öteye daha geniş bir çerçevede ele alınmasını mümkün kıldı. Örneğin, Katolik ve Protestan çocukların bir arada okuyabileceği “birleşik eğitim” ve “karışık konut” meselelerinin Hayırlı Cuma Anlaşması’nda yer edinmesini sağladı.[18]

Son olarak, yaratıcı ve yenilikçi bir barış süreci olarak görülen Filipinler/Bangamoro deneyiminde[19] kadınlar önemli roller üstlendi. Bir sivil toplum aktivisti olan ve daha sonra Filipinler hükümeti adına barış sürecini denetleyen bakan olarak görev alan T. Q. Deles, Bangsamoro bölgesine kapsamlı özerklik tanıyan barış anlaşmasının 2019 Ocak ayında referandumda kabul edildiği Filipinler’de, 40 yıllık çatışmayı sonlandıran beş ana dinamiğin altını çiziyor: “(1) üçüncü tarafların varlığı, (2) birçok insanın sürece dahil olması, (3) artan bir müzakere tasarımı, (4) sivil toplumun ve halkın katılımı ve (5) kadınların katılımı ve liderliği.”[20]

 

Türkiye’de Sivil Toplum

Türkiye’de “güçlü devlet, zayıf sivil toplum” yapısının olduğu söylenebilir. Bu yapının bir yansıması olarak Kürt çatışması gibi netameli konular bir yana, hak, hukuk, demokrasi ve insan hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının sayısı oldukça sınırlıdır. 

Grafik 3’te detayları görüldüğü üzere, sivil toplum aktörlerinin ana omurgasını oluşturan derneklerin çoğunluğunu (%68,73) mesleki dayanışma, spor ve dini hizmetler alanında faaliyet yürüten kurumlar oluşturuyor. Toplam 121.305 dernek içerisinde hak temelli çalışan ve savunuculuk yapan dernek sayısı sadece 1.528 (%1,26). 

Grafik 3: Faaliyet Alanlarına Göre Dernek Sayısı, 2022

Kaynak: Derneklerin Faaliyet Alanlarına Göre Dağılımı (siviltoplum.gov.tr), erişim tarihi: 22.06.2022.

Benzer bir tablo vakıflar için de geçerli. Türkiye’deki 6 bine yakın vakfın 2020 yılın içindeki faaliyetlerinin sektörel bazda dağılımına baktığımızda toplam 33.390 faaliyetin sadece 1.312’si (%3,93) “hukuk, insan hakları, demokrasi” alanıyla ilişkiliydi.

Grafik 4: Vakıf Faaliyelerinin Sektörel Bazda Dağılımı, 2020

Kaynak: Yeni Vakıflar - T.C. Vakıflar Genel Müdürlüğü (vgm.gov.tr), erişim tarihi: 22.06.2022. 

Bu genel zayıflığın yanı sıra Kürt meselesi konusunda sivil toplum aktörlerinin pozisyonuna baktığımızda bu aktörlerin büyük çoğunluğunun genel olarak devlet ve iktidar odaklı pozisyonlara sahip olduğu görülür. Ankara, İstanbul, Diyarbakır ve Van şehirlerinde faaliyet yürüten 48 STK temsilcisi ve 3 uzmanla yapılan görüşmelere dayalı olarak hazırlanan 2013-2015 Çözüm Süreci’nde Sivil Toplum Kuruluşları adlı raporda, muhafazakâr ve İslami değerleriyle öne çıkan bir STK temsilcisi bu durumu aşağıdaki sözlerle özetliyor:

“Buraya, batıya geldiğimiz zaman … Güneydoğu meselesine bakışı hep devlet endeksli olmuştur. Yani devlet merkezli olmuştur. Önce batı bir devlete bakar; devlet ne diyor, devletin buradaki pozisyonu nedir, ona göre kendini konumlandırıyor. […] STK’lar her zaman, Türkiye’de STK’lar bir kontrole tabidir, bir denetlemeye tabidir. Olsun eyvallah. Maddi açıdan çok iyi denetlenir. Ama siyasi açıdan da denetlenir sivil toplum örgütleri. […] (Sivil) Oluşum hep şeye endeksli, iktidara ve devlete endekslidir siyasi konularda. Ama sosyal ve kültürel konularda tam bir sivil toplum örgütü.”[21]   

Hak, hukuk, demokrasi, insan hakları gibi alanlarda çalışan STK’lar Türkiye’deki sivil toplum çalışmaları içerisinde çok sınırlı bir yere sahipken, söz konusu aktörler arasında güçlü bir gettolaşma eğilimi bulunuyor. Türkiye’de barış inşasında önemli bir potansiyeli olan hak temelli STK’lar arasında coğrafi, siyasi ve sektörel olmak üzere üç tip gettolaşma bulunuyor. Bir yandan Kürt meselesi etrafındaki toplumsal bölünmenin bir yansıması olarak Kürt coğrafyası ile ülkenin geri kalanında faaliyet yürüten STK’lar arasında aşılması kolay olmayan duvarlar bulunuyor. Öte yanda, siyasi kutuplaşmalara bağlı olarak her bir siyasi mahallenin kendi sivil alanı inşa olmuş durumda ve söz konusu alanlar arasındaki ortaklıklar yok denecek kadar az. Daha da kötüsü, sivil toplum aktörleri siyaset kurumunun gölgesinde ve bu anlamda siyaseti dönüştürme potansiyeli oldukça düşük. Son olarak, coğrafi ve siyasi gettolar içerisinde yaşayan sivil toplum aktörleri kendi mahallelerinde ayrıca bir sektörel gettolaşma içerisinde. Kadın, toplumsal cinsiyet, çocuk, yoksulluk ve kalkınma gibi temel alanlarda spesifik faaliyet yürüten kurumların kendi aralarında çok boyutlu ve kapsayıcı işbirlikleri ve ortaklıklar kurma kapasitesi de düşüktür.[22]

Kadınların Barış Arayışları

Kürt çatışmasının çözümüne dönük hak temelli sivil toplum çalışmaları esas olarak 1990’lı yıllarda başladı.  Çatışmaların yaralarını sarmak üzere insan hakları, göç, kayıplar, tutuklu ve hükümlüler, ifade özgürlüğü gibi alanlarda yaşanan hak ihlalleri etrafında ve mağdurların dayanışmasına dayanan sivil toplum girişimleri 2000’ler sonrası çeşitlenerek güçlendi. 2000’ler sonrası canlanmanın birçok nedeni bulunmakla birlikte özellikle  Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin başlaması ve 1999 sonrasında artan barış arayışları etkili oldu. 

1990’lı yıllarda söz konusu çabalar şiddetin sonuçlarını kayıt altına alma, çatışma mağdurlarına yönelik destekleri (hukuki, tıbbi, psikolojik, maddi vb.) içerdi. Ayrıca, Cumartesi Anneleri örneğinde görüldüğü üzere Kürt meselesinin farklı yüzlerine dair bir toplumsal hafızanın inşası sağlandı. 2000’li yıllarda söz konusu çabalar toplumsal cinsiyet, yoksullukla mücadele ve kalkınma, kültür ve sanat, medya ve iletişim, üretim gibi alanları, arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık, kamusal iletişim ve savunuculuk, barış kültürünü yaygınlaştırma, sosyal uyum gibi işlevleri içerecek şekilde çeşitlendi. 

Barış inşasında dair toplumsal cinsiyet odaklı mobilizasyonlar esas olarak Kürt Kadın Hareketi (KKH) ile farklı kadın/feminist hareketler arasındaki ilişkilenmelerle başladı. KKH ile farklı kadın/feminist hareketler arasındaki ilk temaslar sınırlı ve çatışmalı da olsa 1990’lı yıllarda başladı, özellikle 2000’li yıllarla birlikte siyasi ve coğrafi gettoları kıran, karşılıklı dönüşümü sağlayan ilişkilenmeler gelişti.[23] Hem bu “çatışma-dayanışma ilişkisine”[24] dair oluşan tarihsel miras hem de bu alandaki sivil toplum hareketinin özgün nitelikleri, toplumsal cinsiyet odaklı sivil toplum mobilizasyonunu, Türkiye’de barışa dönük çalışmalarda sınırları/gettoları aşma potansiyeli taşıyan -insan hakları hareketinin yanı sıra- en önemli alanlardan biri haline getirdi.[25]

1994 yılında çoğunluğu sosyalist gelenekten gelen kadınların başlattığı “Savaşa, Milliyetçiliğe, Irkçılığa Karşı: Arkadaşıma Dokunma” kampanyası,[26] ilk kez 27 Mayıs 1995 Cumartesi günü İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda gözaltında kaybedilen ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban giden yakınları için bir araya gelen ve çeşitli kesintilerle mücadeleleri süren Cumartesi Anneleri, bu sınır-aşan ortaklıkların zeminini oluşturan ilk etkinlikler içerisinde yer alır.[27] Cumartesi Anneleri her ne kadar toplumsal cinsiyet odaklı bir buluşma olmasa da Anneler üzerinden barış talebini topluma taşıyabildi, sol/sosyalist camia başta olmak üzere Kürt olmayan kadınların da desteğini aldı. 2000’li yılların başında kurulan Barış İçin Sürekli Kadın Platformu, 2006-2016 yılları arasında yayın yapan ve Kürt ve Kürt olmayan feminist kadınları buluşturan Amargi dergisi, 1996 yılından bu yana esas olarak Kürt coğrafyasında çalışma yürüten, bununla birlikte Türkiye’nin batı yakasındaki feministlerle canlı bir işbirliği kuran KAMER,[28] Türkiye Feminist Hareketi’nden (TFH) kadınların öncülüğüyle 2006’da kurulan Ankara Kadın Platformu ve 2009 yılında kurulan Barış İçin Kadın Girişimi,[29] 2008-2015 döneminde aktif olan Sosyalist Feminist Kolektif ve 2015’te kurulan LGBTİ Barış Girişimi[30] özellikle not edilmeli. Bu dönemde dernekler, girişimler, kolektifler, kampanyalar, platformlar gibi sivil toplum alanları kadar siyasi partiler de toplumsal cinsiyet odaklı sivil toplum aktörlerinin temel ilişkilenme mekanları oldular. 

Türkiye’de farklı kadın hareketleri/feminist hareketler arasındaki ilişkiyi 2002-2018 dönemi için kadınlar arası ortaklıklara vurgu yapan “dayanışma” ve farklılıklara vurgu yapan “ittifak” kavramları etrafında ele alan İ. A. Küçükkırca,[31] KKH ile diğer beş ana kadın hareketleri/feminist hareket arasında doğu/batı eksenindeki yarılmalara ve çelişkilere/gerilimlere rağmen bir temas ve diyaloğun kurulduğunu belirtir. Diyarbakır, Ankara, İstanbul ve İzmir’den 37 aktivistle yapılan görüşmelere dayanan araştırma sonucuna göre, “feministler Türkiye’deki kadın gruplarıyla Kürt kadınları arasında bir köprü oldu.”[32] KKH, diğer gruplara kıyasla en fazla TFH’yle hem Kürt bölgesinin farklarına dair ittifak ilişkisi hem de diğer kadınlarla ortaklıklara dair dayanışma ilişkisi geliştirdi, farklı mekân ve platformlarda buluşmalar sağladı. Bununla birlikte, Sosyalist Kadınlar (SK) ve daha sınırlı düzeyde de olsa LGBTİQ+ hareketiyle ile sadece ittifak ilişkisi geliştirdi. Öte yanda, Dindar Kadınlar/Muhafazakâr Feminist Kadınlar (DK/MKF) ile ittifak temelinde sınırlı bir temas ve diyalog kurdu. KKH ile temsil gücü yüksek olan Cumhuriyetçi Feminist Kadınlar (CFK) arasındaki karşılaşmalar sadece kadınların ortak sorunları etrafında dayanışmayı içeren imza kampanyalarında ve geniş platformlarda dolaylı buluşmalarla sınırlı kaldı. Bir kitle hareketine dönüşemeyen, bu anlamda barış çabalarını toplumsallaştıramayan bu ilişkiler,[33] Küçükkırca’nın altını çizdiği üzere, barış dönemlerinde filizlenirken, çatışmaların hakim olduğu dönemlerde sönümlendi.[34]

Tablo 1: Kürt Kadın Hareketinin Türkiye’deki Kadın/Feminist Hareketlerle İlişkileri

Hareketler

Dayanışma

İttifak

Çelişki/

Gerilim

İlişkilenme Mekanları

TFH

Var

Var

Var

Platformlar, Kampanyalar, Dernekler, Girişimler, Kolektifler, Parti

SK

Yok

Var

Var

Partiler, Platformlar, Kampanyalar, Dernekler, Girişimler, Kolektifler

LGBTİQ+ Hareket

Yok

Var

Var

Platformlar, Kampanyalar, Dernekler, Girişimler, Kolektifler

DK/MFK

Yok

Var

Var

Platformlar, Kampanyalar, Dernekler, Girişimler, Kolektifler

CFK

Var

Yok

Var

Kampanyalar, Dernekler, Platformlar

Kaynak: Küçükkırca, İclal Ayşe, İttifak, Dayanışma ve Çelişki Kavramları Işığında Türkiye Kadın/Feminist Hareketler, Diyarbakır: DİSA Yayınları, 2018, s. 46.

KKH ile farklı kadın/feminist hareketler arasında kurulan ve kadınların ortaklıklarından öteye farklılıklarına dayalı ilişkilenme biçimini ifade eden “ittifak ilişkileri” Kürt meselesinin çözümüne dönük barış girişimleri olarak değerlendirilebilir. Bu anlamda bugün büyük oranda  Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içinde temsil edilen CFK dışındaki gruplarla sınırlı da olsa ve daha çok çözüm süreçlerinde filizlense de kurulan ilişkiler kadın ve toplumsal cinsiyet alanındaki sivil girişimlerin barış inşasına dair önemli bir potansiyel taşıdığını gösteriyor. Bununla birlikte, 11 vaka analizi yapan Paffenholz’un not ettiği üzere sivil toplum barış süreçlerinde belirleyici değil, destekleyici bir rol oynayabiliyor.[35] Diyalog ve müzakere süreçlerinde canlanan ilişkiler ve kurulan köprüler çatışma dönemlerinde çoğunlukla yıkılıyor. Türkiye’deki tablo da bu durumu teyit ediyor. Türkiye’de 2000’li yıllarla birlikte göreli çatışmasızlık dönemlerinde toplumsal cinsiyet odaklı sivil toplum çabalarının oluşturduğu işbirliği ve ortaklık zemini özellikle 2015-2016 sonrasında Çözüm Süreci’nin bitişi ve OHAL yönetimiyle birlikte büyük oranda dağıldı.[36]H. Çağlayan’ın ifadesiyle “iğneyle kuyu kazılarak açılan yollar, hendeklerin, ablukaların, yıkımların altında kaldı.”[37]

Sivil toplum alanında sınır-aşan ortaklıkların kurulmasında toplumsal cinsiyet alanında yaşanan kısmi pozitif farklılaşma üç ana dinamiğe bağlanabilir. Bunlardan ilkini, KKH’nin Türkiye genelindeki toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin siyasi ve toplumsal alana taşınmasında oynadığı kritik rol oluşturur. 1990’lı yıllarda ana-akım Kürt siyaseti içinden çıkan, 2000’li yıllarla birlikte Kürt meselesini de aşan farklı formlardaki sivil girişimleri içinde barından KKH, Kürt kadınlarının seslerinin Kürt ve Türk toplumu içinde güçlü bir şekilde duyulmasını ve kadınların bir kolektif politik özneye dönüşmesini sağladı.[38] Bunun yanı sıra, bir kitle hareketine dönüşerek Türkiye ölçeğinde etki yarattı. KKH, kitlesel mobilizasyonun yanı sıra, kadınların yerel ve merkezi ölçekte siyasete katılımı, kadın liderler, kota, eşbaşkanlık gibi yeniliklerle ana-akım Kürt siyasetinin kendi sınırlarından öteye Türkiye geneline konuşabildiği en güçlü yüzü haline geldi. Türkiye genelindeki feminist hareketin ilk dönemlerdeki zayıflığı ve bir kitle hareketi haline gelememesi, buna karşın KKH’nin 2000’lerde temsil gücü yüksek olan bir kadın hareketi olarak etkili ve kitlesel bir mobilizasyonla Kürt meselesinin yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitliği talebini siyasi ve toplumsal mücadele alanına taşıması, feminist hareketin güçlenmesini sağladı ve toplumsal cinsiyet alanında siyasi ve coğrafi gettoları aşan bir ortaklık zemininin oluşmasını sağladı.[39] Özellikle zorunlu göç sonrasında KKH’nin İstanbul başta olmak üzere metropollerde artan kitle gücü ve siyasal mobilizasyonu Kürt meselesinden öteye kadın ve toplumsal cinsiyet odaklı mücadelenin görünürlüğüne büyük bir katkı sağladı.[40] KKH’nin ana-akım Kürt siyaseti içinde özerk ve kurucu bir bileşene dönüşmesinde Türkiye’deki farklı kadın hareketleri ve feminist hareketlerle bağımsız platformlarda kurduğu ilişkinin etkili olduğunu not etmek gerekir.[41]

İkinci olarak, toplumsal cinsiyet odaklı sivil toplum mobilizasyonu, diğer sivil toplum çalışmalarına kıyasla devletin yönlendirmesi ve etkisinin daha sınırlı olduğu ve devlete dönük eleştirel yaklaşımların daha güçlü olduğu bir alan. Devlete olan bu mesafe, sınır-aşan ortaklıkları kolaylaştırdı ve barış inşasına dönük -sınırlı da olsa- kimi girişimlerin önünü açtı. 

Son olarak, toplumsal cinsiyet odaklı sivil toplum çalışmalarında diğer alanlara kıyasla siyasal angajmanların sınırlı olduğu ve daha güçlü bir eleştirel aklın olduğu söylenebilir. Türkiye’de farklı siyasi mahallelerden kadınların maruz kaldığı çoklu şiddet biçimleri ve bunların ortaklığı, her bir siyasi hareket içerisindeki erkek-egemenliğinin gücü ve örgüt-içi toplumsal cinsiyet eşitliği çabalarının varlığı söz konusu alanda siyasi ve coğrafi gettoları aşmayı sağlayacak bir potansiyeli biriktirmiş durumda. 

 


Dipnotlar

[1] Bacha, Julia, “How women wage conflict without violence,” TED: Ideas Worth Spreading, Ağustos 2016, https://www.ted.com/talks/julia_bacha_how_women_wage_conflict_without_violence, erişim tarihi: 09.06.2022.

[2] Galtung, Johan, Peace by Peaceful Means: Peace and Conflict, Development and Civilization, London, SAGE Publication, 1996, ss. 198-210.

[3] Lederach, John Paul, Building Peace: Sustainable Reconciliation in Divided Societies, Washington, D.C., United States Institute of Peace Press, 1999, s. 39.

[4] Lederach, Ibid., ss. 11-14.

[5] Lederach, Ibid., s. xvi.

[6] Galtung, Johan, Çatışmaları Aşarak Dönüştürmek: Çatışma Çözümüne Giriş, Ankara, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Yayınları, 2012. 

[7] Galtung, 1996, ss. 2, 32, 198-210; Galtung, Johan, “Introduction: peace by peaceful conflict transformation – the TRANSCEND approach,” içinde, Charles Webel & Johan Galtung (Eds.), Handbook of Peace and Conflict Studies, London: Routledge, 2007, ss. 14-32.

[8] Spurk, Christoph, “Understanding Civil Society,” içinde, Thania Paffenholz (ed.) Civil Society and Peacebuilding: A Critical Assessment, Boulder, Lynne Rienner Publishers, 2010, 03-27; Edward, Michael, Civil Society, Cambridge, UK: Polity, 2004, ss. 3-71; Barnes, Catherine, “Civil Society and Peacebuilding: Mapping Functions in Working for Peace,” The International Spectator: Italian Journal of International Affairs, 44:1 (2009), 131-147; Barnes, Catherine, Agents for Change: Civil Society Roles in Preventing War & Building Peace, Amsterdam: European Centre for Conflict Prevention, 2006; Quaker Council for European Affairs (QCEA), Building Peace Together: a practical resource, Brussels: QCEA, 2018; Democratic Progress Institute (DPI), “Çatışma Çözümünde Sivil Toplumun Rolü, Democratic Progress Institute, Yuvarlak Masa Toplantısı Raporu, Londra, 01 Mart 2014; Kilmurray, Avila, A Pot Pourri of Civil Society Action for Conflict Transformation and Peacebuilding, London: Democratic Progress Institute (DPI), 2013; Democratic Progress Institute, Yuvarlak Masa Toplantısı: Çatışma Çözümünde Uluslararası Deneyimlerden Çıkarılan Dersler, Democratic Progress Institute (DPI), Ankara, 28-30 Eylül 2018; Democratic Progress Institute (DPI), Çatışma Çözümünde Filipinler Deneyimi Konulu Karşılaştırmalı Çalışma Ziyareti Raporu, Londra: Democratic Progress Institute, 2016.

[9] Bell, Christine & O’Rourke, Catherine, “The People’s Peace? Peace Agreements, Civil Society, and Participatory Democracy,” International Political Science Review, 28:3 (2007), ss. 293-324.

[10] Bell & O’Rourke, Ibid. 

[11] Paffenholz, Thania (Ed.) Civil Society and Peacebuilding: A Critical Assessment, Boulder, Lynne Rienner Publishers, 2010. 

[12] Paffenholz, Thania & Spurk, Christoph, “A Comphrehensive Analytical Framwork,” içinde, Paffenholz, Thania (Ed.) Civil Society and Peacebuilding: A Critical Assessment, Boulder, Lynne Rienner Publishers, 2010, ss. 65-76.  

[13] Paffenholz, Thania, “Conclusion,” içinde, Paffenholz, Thania (Ed.) Civil Society and Peacebuilding: A Critical Assessment, Boulder, Lynne Rienner Publishers, 2010, ss. 425-430.  

[14] Daşlı, Güneş, Alıcı, Nisan ve Flader, Ulrike, Kadınların Barış Mücadelesinde Dünya Deneyimleri: Sırbistan, Kosova, Sri Lanka ve Suriye, Ankara: Demokrasi Barış ve Alternatif Politikalar (DEMOS) Araştırma Merkezi, 2017.

[15] Caicedo, Luz Piedad, “Juan Manuel Santos Hükümeti ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri – Halk Ordusu (Farc – Ep) Arasındaki Barış Sürecine Sivil Toplumdan Kadınların Katılımı,” Çatışma Çözümünde Uluslararası STK Deneyimleri Çalıştayı, Barış Vakfı, İstanbul, 03.11.2018. 

[16] Kolombiya barış sürecini toplumsal cinsiyet açısından derinlemesine ele alan bir çalışma için bkz.: Daşlı, Güneş, Alıcı, Nisan & Figueras Julia Poch, Barış ve Toplumsal Cinsiyet: Kolombiya Barış Süreci, Ankara: Demokrasi Barış ve Alternatif Politikalar (DEMOS) Araştırma Merkezi, 2018. 

[17] Paffenholz & Spurk, Ibid.

[18] Kadın Koasliyonu’nun Kuzey İrlanda barış sürecine katkısına dair birinci ağızdan daha detaylı bilgiler içn bkz.: Democratic Progress Institute, Barış Süreçlerinde ve Çatışma Çözümünde Kadınların Rolü: Kuzey İrlanda Karşılaştırmalı İnceleme Çalışması Yuvarlak Masa Toplantı Raporu, Democratic Progress Institute (DPI), Ankara, 29 temmuz 2017. 

[19] Hafıza Merkezi, “Söyleşi: Filipinler’den barış inşasında yenilikçi bir örnek,” Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, 28/06/2018, https://hakikatadalethafiza.org/filipinler-baris-insasinda-yenilikci-bir-ornek/, erişim tarihi: 15.02.2019.

[20] Democratic Progress Institute, Yuvarlak Masa Toplantısı: Çatışma Çözümünde Uluslararası Deneyimlerden Çıkarılan Dersler, Democratic Progress Institute (DPI), Ankara, 28-30 Eylül 2018, s. 151.

[21] Çiçek, Cuma, 2013-2015 Çözüm Süreci’nde Sivil Toplum Kuruluşları, İstanbul: Barış Vakfı, 2017, ss. 26-27.

[22] Çiçek, Ibid., ss. 27-32. 

[23] Bu sınırların eleştirel bir analizi için bkz.: Işık, Ruken, “Türkiye Kürt Kadın Hareketi Tarihi ve Feminist Hareketle İlişkiler: Dekolonyal Bir Feminizme Doğru”, içinde, Feryal Saygılıgil ve Nacide Berber (Ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce –  Feminizm, İstanbul: İletişim, 2020, ss. 273-292; Gölsel, Nisa, “Feminizm, Sosyal Bilimler ve Mitoloji Tartışmaları Ekseninde Jineoloji”, içinde, Feryal Saygılıgil ve Nacide Berber (Ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce –  Feminizm, İstanbul: İletişim, 2020, ss. 293-301.

[24] Gölsel, Ibid.

[25] Çiçek, Ibid., s. 40. 

[26] Günaysu, Ayşe, “Savaşa, Milliyetçiliğe, Irkçılığa Karşı: Arkadaşıma Dokunma!” Bianet, 28 Aralık 2014, https://bianet.org/bianet/insan-haklari/160975-savasa-milliyetcilige-irkcila-karsi-arkadasima-dokunma, erişim tarihi: 25.06.2022.

[27] Eralp, Feride, “Barış Talebi Feminist Bir Talep midir?: BİKG Deneyimi İçinden Yakın Tarihe Bir Bakış”, içinde, Feryal Saygılıgil ve Nacide Berber (Ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce –  Feminizm, İstanbul: İletişim, 2020, ss. 302-312.

[28] Bora, Tanıl, Cereyanlar: Türkiye’de Siyasi İdeolojiler, İstanbul: İletişim, 2017, ss. 793-800.

[29] Feride Eralp Barış İçin Kadın Girişimi’nin ilk olarak 1996 yılında İHD çatısı altında toplandığını, daha sonra uzun süreli bir aktiviteye dönüşemediğini belirtiyor. Barış İçin Kadın Girişimi’nin hazırladığı Çözüm Süreci Raporu’nda da ilk olarak 1996 yılında kurulduğu belirtiliyor. Rapor internet ortamında erişime açıktır. Bkz.: (Microsoft Word - WEB-B\335KG rapor en son hal) (wordpress.com), erişim tarihi: 27.06.2022.   

[30] LGBTİ+ Hareketin barış çalışmalarına ilişkin ayrıntılı bir analiz için bkz.: Bor, Güley, Daşlı, Güneş & Alıcı, Nisan, Kesişen Yollardan Daralan Alanlara: Türkiye’de Kadın ve LGBTİ+ Örgütlerinin Barış Mücadelesi, Ankara: DEMOS, 2021.

[31] Türkiye’deki altı farklı kadın/feminist hareketlerin son yirmi yıl içindeki ilişkilenme biçimlerinin ayrıntılı bir analizi için bkz.: Küçükkırca, İcla Ayşe, İttifak, Dayanışma ve Çelişki Kavramları Işığında Türkiye Kadın/Feminist Hareketler, Diyarbakır: DİSA Yayınları, 2018.

[32] Küçükkırca, Ibid., s. 49.

[33] Barış İçin Kadın Girişimi’nin Çözüm Süreci Raporu, bir yandan toplumsal cinsiyet odaklı sivil toplum çalışmalarının barış inşasındaki potansiyelini ortaya koyarken, diğer yandan Türkiye’deki sınırlarına işaret ediyor.  

[34] Küçükkırca, Ibid., ss. 42-46.

[35] Paffenholz, “Conclusion,”…  

[36] Bor, Güneş & Alıcı, Ibid., ss. 23-25, 40-47; Çelik, Ayşe Betül, Toplumsal Mutabakatta ve Çatışma Çözümünde Kadınların Rolü, İstanbul: İstanbul Politikalar Merkezi, 2018, s. 10.

[37] Çağlayan, Handan, Kürt Kadın Hareketi ve Feminist Hareketin Deneyimleri Bağlamında Barış Talebi - DEMOS Araştırma Derneği, erişim tarihi: 25.06.2022. 

[38] Kürt Kadın Hareketi’nin 1990’lı yıllarda Kürt ulusal kurtuluş söylemi ve mobilizasyonu içinde ortaya çıkışı ve zaman içerisinde hem “Kürtlüğün” kurucu bir aktörüne dönüşen hem de “Kürtlükten” öteye toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı bir sosyal dönüşümü talep eden seyrinin ayrıntılı bir analizi için bkz.: Çağlayan, Handan, Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar, İstanbul: İletişim, 2010. Bu konuda daha kısa bir analiz için bkz.: Işık, Ibid.

[39] Işık, Ibid.

[40] Küçükkırca, Ibid., s. 43. 

[41] Küçükkırca, Ibid., s. 19. 


*Finanziert von der Rosa-Luxemburg-Stiftung mit Mitteln des Bundesministerium für wirtschaftliche Zusammenarbeit und Entwicklung der Bundesrepublik Deutschland. Diese Veröffentlichung kann von anderen kostenlos genutzt werden, solange auf die originale Publikation verwiesen wird. Der Inhalt dieser Veröffentlichung ist die Verantwortung von Off-University.Organisation für den Frieden e.V. und gibt nicht notwendigerweise eine Position von RLS wieder.

Comments
0
comment
No comments here
Why not start the discussion?