
Description
NÎŞEYÊN CIVÎNA MASEYA GILOVER
YUVARLAK MASA TOPLANTISI NOTLARI
BARIŞ AĞLARI
YUVARLAK MASA TOPLANTISI NOTLARI
Hazırlayan: E. İrem AKI[*]
Bu metin 28 Nisan 2023 tarihinde Off-University’nin çevrimiçi platformunda yapılmış olan BARIŞ AĞLARI yuvarlak masa toplantısının sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmak üzere hazırlanmıştır. Toplantıya (kurumların isimleri alfabetik sırayla yazılmak üzere) Barış İçin Kültürel Araştırmalar Derneği’nden (bakad) Atalay Göçer, Barış Vakfı’ndan Hakan Tahmaz, Demokrasi, Barış ve Alternatif Politikalar Araştırma Derneği’nden (DEMOS) Ferda Fahrioğlu Akın, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nden (DİSA) Derya Çok ve Genç Barış İnşacıları Derneği’nden Berfin Coşkun katılmıştır. Toplantıda tartışılan temel konu başlıkları barış kavramı, Mayıs 2023 milletvekili genel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve barış alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının barış inşasına katkısı ve birbirleri arasındaki iletişim ve dayanışmadır. Bu çerçevede toplantıda öne çıkan görüşler ve politika önerileri şu şekildedir:
“BARIŞ NEDİR?” SORUSU ÜZERİNE DÜŞÜNMEK
Toplantıda ilk olarak barış çalışmalarında veya barış inşasında kesişimsel bir perspektifin dikkate alınmasının önemine vurgu yapıldı. Atalay Göçer ve Berfin Coşkun çatışmayı bir LGBTİ+nın, genç bir Kürt kadının, orta yaşlı üst kuşağın veya ekonomik olarak daha güçlü erkeklerin, engellilerin daha farklı deneyimlediği ve barış masasına olabildiğince çeşitli deneyimin taşınması gerektiği üzerinde durdu. Bu minvalde barışı Atalay Göçer’e göre “bir ortaklığı olmayanların ortak yaşamı kurması olarak” tanımlayabiliriz. Barış durumu bir esenlik haliyle de ilgilidir. Kendi esenliğimiz ve yanımızdakinin esenliğini gözetmekle ve bunu nasıl tesis edeceğimize yönelik bir süreçle de ilgilidir barış. Bununla birlikte elbette ki mevcut bir çatışma halinin sonlandırılmasıyla da ilgilidir barış. Ancak kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sadece çatışmaların son bulması anlamına gelen negatif barışla değil, Johan Galtung’dan hareketle var olan eşitsizliklerin giderilmesi ve toplumsal adaletin sağlanması yani pozitif barış[1] anlayışıyla sağlanabilir. Göçer’in vurguladığı bir diğer husus ise barışın birbirini anlamayla olan ilişkisidir. Daha açık bir ifadeyle, barış inşası birbirimizi anlamak, dinlemek ve ihtiyaçlarımızı gözetmek ve herkes için güvenli alanları oluşturmakla da ilgilidir.
Türkiye’de ne yazık ki barış talep etmenin, barışı talep edenlerin marjinalleştirildiği, kriminalize edildiğine şahit oluyoruz. Berfin Coşkun’un vurguladığı gibi diğer yandan barışın romantize edilmesiyle de karşı karşıyayız. Daha açık bir ifadeyle iki tarafın birbiriyle barışacağı ve sonrasında toplumdaki tüm problemlerin çözüleceği gibi de bir algı söz konusu. Coşkun’a göre böyle bir bakış açısı, barış inşası sonrası sürecini daha kırılgan hale getiriyor ve barışın sürdürülebilirliğine zarar veriyor. Aslında barış inşası sonrasındaki sürecin ne kadar önemli ve hassas olduğu da görmezden gelinmiş oluyor.
SEÇİM BİLDİRGELERİNDE “BARIŞ”: TÜRKİYE BARIŞA NE KADAR YAKIN?
14 Mayıs 2023 seçimlerine ve ittifakların söylemlerine baktığımızda bütün kırılgan grupları kapsayan bir yaklaşım göremiyoruz. Mesela milletvekili aday listelerine LGBTİ+ temsili açısından baktığımızda, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti) ve Türkiye İşçi Parti’sinin (TİP) adayları dışında bir aday göremiyoruz ne yazık ki. Yeşil Sol Parti’nin adaylarından Aysima Mihriban Mehtap Arslan, Antepqueer Derneği’nin çalışmalarını sürdürüyor ve Antep’ten 9. sıradan aday gösterildi. Trans kadın aktivist ve oyuncu Zeynep Esmeray Özadikti, TİP İstanbul 2. Bölge 3. sıradan milletvekili adayı. TİP’in iki trans kadın adayı da listelerde yer aldı. Buna göre Talya Aydın İstanbul 2. Bölge 18. sıradan, Niler Albayrak İstanbul 3. Bölge 11. sıradan aday gösterildi.[2] Atalay Göçer LGBTİ+ temsilinin nasıl olması gerektiği üzerinde de düşünmemiz gerektiğini vurguladı. Daha açık bir ifadeyle, LGBTİ+ adayını seçilebilen bir yerden göstererek vitrin siyaseti izlemek yerine, partinin ilkesel olarak barışı ne kadar içselleştirdiği, kırılgan grupları dâhil edici bir politika üretip üretmediği de dikkate alınmalıdır.
Vitrin siyaseti denilince akla gelen diğer gruplar, LGBTİ+lara ek olarak, gençler ve kadınlar. Ferda Fahiroğlu Akın da temsilin tüm siyasi partiler açısından bir vitrin siyasetine dönüştürülmüş olduğunu göz önünde bulundurmamız gerektiğini belirtti. Mesela şu an Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) on sekiz yaşında bir adayı olmasına rağmen gençlerin taleplerini ne kadar dile getirebileceği şüphelidir. Berfin Coşkun’a göre, önemli olan kotaların doldurulması, gençlerin seçilebilecekleri yerden aday gösterilmesi değildir. Burada önemli olan söylem ve anlayışın değiştirilmesidir:
“Hali hazırda var olan siyasi kurumlara ve aktörlere karşı gençlerde inanılmaz bir güvensizlik var ve bu üst nesil tarafından apolitiklik olarak görülüyor. Halbuki durum böyle değil. Siyasetin sadece gençlerle değil, direkt halkla olan iletişimi çok yukarıdan. Bu genel diskuru değiştirmeden, sadece araçları değiştirerek, gençlere ulaşılamıyor maalesef. Bu tutum, gençlerin taleplerini karşılar durumda değil. Ama bugün siyasetin %60-70’i genç olsa bile çok bir şey değişir miydi ondan da çok emin değilim çünkü o dilin, o söylemin gençleştirilmesi gerekiyor. Bir de bizim kendi üst neslimize göre çok daha fazla “öteki”yle karşılaşma alanımız olmasına rağmen siyasetin kutuplaştıran dili sebebiyle birbirimizle etkileşime geçmekte zorlanıyoruz. Yaratılan paranoya ortamı, gençler arasındaki iletişimi de kısıtlıyor. Dolayısıyla gençler kendi taleplerini ifade edemiyorlar. Hem siyasi dilin gençleştirilmesinde hem de bu karşılaşma alanlarında farklı arka planlara sahip gençlerin kendilerini güvenli bir şekilde ifade edebilmesinde sivil topluma büyük iş düşüyor.”
Dolayısıyla kotaların olması kırılgan grupların temsili için önemlidir ancak tek başına yeterli değildir. Ferda Fahrioğlu Akın’a göre vitrin siyaseti kadınlar için de söz konusu ve her ne kadar kotalar olsa da eşbaşkanlık sistemi söz konusu olsa da yerleşik toplumsal cinsiyet rollerinin parti içi ilişkilerde ve siyaset alanında devam ettiğini görebiliyoruz.
Toplantıda vurgulanan bir diğer nokta ise temsil meselesinin sadece iktidar değil muhalefet kanadında da sorunlu olduğudur. Bu açıdan eğer seçim sonrası bir barış süreci tahayyül ediyorsak vitrin siyaseti yapan bütün siyasi partileri eleştirebilmeliyiz.
Bu çerçevede Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP), Diyarbakır’daki Newroz kutlamaları sırasında yaşanan şiddet olayları üzerine hiçbir açıklama yapmaması da eleştirilen bir diğer konu oldu. Newroz alanında LGBTİ+lar gökkuşağı bayrağı açar açmaz örgütlü bir grubun şiddetine maruz bırakılmıştır. Eylem komitesinden ise herhangi bir açıklama gelmemiştir. Sadece HDP Kadın Meclisi bir metin yayımlamıştır.[3] Dolayısıyla eğer Kürt meselesinin barışçıl bir çözümünden bahsediyorsak, bunun her tür cinsel yönelim ve cinsel kimliği de kapsayacak bir şekilde yürütülmesi gerekiyor. Bu noktada da hem sivil topluma hem de siyasi aktörlere büyük bir görev düşmektedir.
İttifakların barış söylemine ve Kürt sorunlarına beyannamelerinde ne kadar yer verdiği tartışılan bir diğer konu oldu. Seçime giren beş ittifak (Emek ve Özgürlük İttifakı, Cumhur İttifakı, Millet İttifakı, Ata İttifakı ve Sosyalist Güç Birliği İttifakı olmak üzere) içerisinde barışa ve Kürt sorununa açıkça değinen Emek ve Özgürlük İttifakı’dır. Hakan Tahmaz’ın vurguladığı gibi Emek ve Özgürlük İttifakı içerisindeki siyasi partilerin Kürt sorununu çözmek konusunda bir çözüm iradesi ve yol haritası var. Tahmaz’a göre, Cumhur İttifakı ve Ata İttifakı varlığını savaş ve çatışmadan almakta; Sosyalist Güç Birliği İttifakı ise zaten hiçbir metninde Kürt sorunundan bahsetmemektedir. Bu üç ittifakın politikalarını göz önünde bulundurarak, seçim sonrasında da bizleri, barış talep edenleri, seçimin sonucu her olursa olsun, zor bir sürecin beklediğini belirtebiliriz.
Millet İttifakı’nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde Kürt sorununun nasıl çözüleceğine dair bir yol haritası bulunmamaktadır. Hatta Metin’de Kürt kelimesi dahi geçmemektedir. Ancak Tahmaz’ın da belirttiği gibi “Millet İttifakı’nın doğrudan Kürt sorununun çözümüne değil, çözümün kapısını aralayabilecek bir süreçle ilgili bazı belirlemeleri ve vaatleri var. Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhalefet lideri ve cumhurbaşkanı adayı olarak söylemsel düzlemde de olsa merkez siyasetten farklılaşan yüreklere su serpen ya da rahatlatan, umudu büyüten bir söylem, tutum ve yaklaşımı var.” Tahmaz’a göre, “Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde kayyum ve parti kapatmaların son bulacağının belirtilmesi, Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununun çözüm yerinin parlamento olduğunu belirtmesi gibi gelişmeler umut verici ve ciddiye alınması gereken tutumlardır.”
Bu doğrultuda toplantıda tartışılan bir diğer konu ise Kılıçdaroğlu’nın helalleşme çağrısı[4] oldu. Kılıçdaroğlu’nun helalleşme söyleminin tek başına yeterli olmadığı, derinleştirilmesi gerektiği vurgulandı. Kılıçdaroğlu bu kavramı ilk dile getirdiği zaman, her ne kadar barış inşası ve geçiş dönemi adaleti çalışmalarında bu kavram kullanılmasa da, umut verici karşılandı ve 37 sivil toplum örgütü bu konuda açıklama yaptı:
“Helalleşme tabirine temkinli yaklaşsak da, toplumsal uzlaşıya dair açılan bu tartışma alanını faal tutmanın öneminin farkındayız. Adına ne dersek diyelim ister helalleşme ister geçmişle yüzleşme, bu yönde atılacak adımların kalıcı barışa hizmet etmesini bekleriz. Bu yüzden de helalleşmenin içini mağdurların ve sivil toplumun doldurması gerektiğini hatırlatıyoruz. Hakikat, adalet ve eşitlik temelinde yürütülecek her süreci bu alanlarda faaliyet yürüten sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri ve inisiyatifler olarak birlikte inşa etmeye ve yürütmeye talibiz.”
Ferda Fahrioğlu Akın sivil toplum örgütlerinden gelen bu çağrıya muhalefetten hiçbir yanıt gelmemesinin ise umut kırıcı olduğunu belirtmiştir.
Vurgulanan bir diğer husus ise ekonomik problemlerin seçim sürecinde barış talebinin önüne geçmiş olmasıdır. Aslında sadece seçim döneminde değil, Hakan Tahmaz’ın belirttiği gibi 2013-2015 çözüm sürecinin sona ermesinden beri barış çok da fazla siyasetin ve sivil toplumun gündeminde değildi. O dönemden beri çok az insan barışı gündemi haline getirmiştir. Burada elbette barış talebinin kriminalleşmesi ya da barış talebine karşı yaratılan siyasi baskının da payı vardır. Ancak Türkiye’nin siyasi ve ekonomik krizi herkesin öncelikli gündemi olmuş ve barış veya Kürt sorununun konuşulmasının bir tarafa bırakılmasına neden olmuştur. Bununla birlikte, ekonomik sorunların veya ekonomik adaletsizliğin de barışçıl bir toplumun inşa edilmesi için vazgeçilmez olduğu ancak bütüncül bir bakış açısıyla bunun göz önünde bulundurulması gerektiği üzerinde duruldu.
Seçim gündemine ilişkin üzerinde durulan bir diğer husus muhalefetin (Emek ve Özgürlük İttifakı da dâhil olmak üzere) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP karşıtlığı üzerinden Kılıçdaroğlu’nu desteklemesidir. Dahası bütün siyasi partiler Kılıçdaroğlu’nu desteklediği gibi tabandan gelen destek de bu yöndedir. Millet İttifakı’nın Kürt sorununa bakış açısının yetersiz ve hatta kendi içinde tutarsız olmasına rağmen hâlâ da bu destek sürmektedir.
Son olarak Diyarbakır merkezli 21 ilde yapılan operasyonda 150’ye yakın kişinin (aralarında avukatlar, gazeteciler, sivil toplum çalışanları, Kürt aktivistlerin bulunduğu) gözaltına[5] alınmasına karşın muhalefetin, özellikle Kılıçdaroğlu’nun, sessiz kalmasına da değinildi. Hakan Tahmaz’a göre “bu sessizlik aynı zamanda önümüzdeki günlere ilişkin bir karamsarlığa ve güven sorununa da işaret ediyor.” Tahmaz, bu açıdan sivil toplumun uyarıcı işlevi olması gerektiğini ve toplumun bütün ötekileştirilenlerinin elini tutmaktan imtina ettiğimiz koşullarda, barış konusunda cesaretlenemeyeceğimizi ve toplumu da cesaretlendiremeyeceğimizi ve başkalarını da heyecanlandıramayacağımızı belirtti.
SİVİL TOPLUM VE BARIŞ İNŞASI
Barış ve geçiş dönemi adaleti üzerine çalışan sivil toplum örgütleri arasındaki iletişim ve dayanışmanın nasıl olması gerektiği toplantıda üzerinde durulan bir diğer konu olmuştur. Bu çerçevede barış ve geçiş dönemi adaleti çalışan sivil toplum örgütlerinin bir araya gelmesine ve bilgi alış verişinde bulunmasına ve bu minvalde BARIŞ AĞLARI gibi toplantıların organize edilmesinin önemine vurgu yapıldı.
Türkiye’de barış inşasında çalışan sivil toplum örgütlerinin çok güzel işlere imza attığı, örneğin dünya deneyimlerinin Türkçe’ye kazandırılması gibi, ama kendi arasındaki ilişkinin sınırlı olduğu ve daha etkin bir iletişimin olmasının gerektiğinin altı çizildi.
Barış inşasında sivil toplumun rolü bir diğer tartışma konusuydu. Buna göre sivil toplum olarak yapılabilecekler nelerdir, sivil toplum olarak neler yapabiliriz soruları tartışıldı. Hakan Tahmaz “önümüzdeki dönemin bizi umutlandırma ihtimalinin var olduğunu ve bu süreçte sivil toplum olarak Kürt sorununun çözümüne yönelik aralanan kapının sonuna kadar açılmasını zorlamanın” önemine değindi.
Tahmaz’a göre, eğer önümüzdeki dönem umut vaat edecekse, bize umut veren bir şekilde gelişirse, Parlamento çözüm süreci için önemli bir aktör olacaktır. Hiçbir çözüm sürecinin iki parti liderinin iradesi yönünde ilerlemeyeceğinin farkında olmak gerekmektedir. Bununla birlikte çatışmanın bütün taraflarının göz önünde bulundurulması gerektiği de vurgulandı. 14 Mayıs seçimleri arifesinde, siyasi aktörlerin, özellikle Millet İttifakı’nın, bir yandan 2013-2015 çözüm sürecini kriminalize etmeye çalışırken, diğer yandan herkesi kapsayan bir barıştan veya siyasetten bahsetmesinin samimi olmadığına dikkat çekildi.
Ferda Fahrioğlu Akın sivil toplumun rolünün barış inşasında çok önemli olduğunu ve bu ülkeye barış gelene kadar sivil toplum olarak ihlalleri raporlamaya devam etmek gerektiğini vurguladı. Fahrioğlu Akın, ayrıca sivil toplumun lobicilik faaliyetlerini de daha fazla gündemine alması gerektiğini dile getirdi. Her ne kadar lobicilik kelimesi ilk bakışta kulağa kötü gelse de aslında burada yapılmak istenenin, Avrupa Komisyonu’na sunulan gölge raporlar gibi, karar vericilerin veya yasa koyucuların gündemine barış inşasını almaları konusunda baskı yapmak olduğunu belirtti.
Yukarıda bahsedilen temsil sorununda yani kadınların, LGBTİ+ların, gençlerin, engellilerin temsilinin sağlanması veya vitrin siyasetinin ötesinde bir anlayış ve politika değişikliğine gidilmesinin sağlanmasının sivil toplumun gündeminde olması gerektiği belirtildi.
Sivil toplumun kriz dönemlerindeki rolü de toplantıda üzerinde durulan bir diğer konu oldu. Atalay Göçer sivil toplumun kriz dönemlerinde ihtiyaçlara odaklanırken, heteroseksüel ve sağlam cis-erkeklerin taleplerine göre hareket etmesini eleştirdi. Örneğin 6 Şubat depremi sonrasında Diyarbakır çevresinde çalışan sivil toplum, cis-heteroseküsel erkeklerin ihtiyaçlarını ve bunun dışında çocuk bezi ve menstrüel pedi ihtiyaç olarak belirtirken, bu sınıflamalar dışında kalan insanların ihtiyaçlarını görmezden gelmiştir; şeker hastalarının, çölyak hastalarının, LGBTİ+ların ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmamıştır.[6]
Toplantıda seçim sonrası sürecin bir post-AKP (AKP sonrası) dönemine kapı aralayabileceği hakkında da tartışma yürütülmüştür. Böyle bir durumda 20 yıllık AKP iktidarı döneminde yaşanan insan hakları ihlallerinin nasıl ele alınacağı, ne tür geçiş dönemi adaleti mekanizmalarının inşa edileceğinin ayrı bir sorun olduğu üzerinde durulmuştur. Bu çerçeve de olası bir post-AKP döneminde geçmişle hesaplaşma mekanizmalarının inşasında da barış inşası, çatışma çözümü ve geçiş dönemi adaleti üzerine çalışmalar yapan sivil toplum örgütlerinin rolüne de vurgu yapılırken, olası bir post-AKP döneminde geçiş dönemi adaleti mekanizmalarının hayatta kalan/mağdur merkezli olması gerektiği de dile getirilmiştir.
Son olarak, seçim sürecine ilişkin çalışmalara sivil toplumun ne zaman başlaması gerektiği konusunda Hakan Tahmaz deneyim aktarımında bulunmuştur. Buna göre, seçim dönemi içerisine girildiğinde, seçime yönelik çalışma gündeminin çok yoğun olması nedeniyle ve partilerin kendi sözlerinin dışındaki sözleri ve rakiplerinin sözlerini duymak istememeleri nedeniyle seçim gündeme geldiğinde ama seçim sürecine tam girilmediğinde seçime yönelik çalışmalar, toplantılar yapılması gerektiğini belirtti. Barış Vakfı da Kasım 2022’de, 2023 seçimlerinde barış ve çatışma çözümüne dair ne yapmalıyız konusunda, yaklaşık on beş akademisyen, barış aktivisti ve yazarı davet ettiği iki ayrı toplantı düzenlemiştir ve Ocak 2023’te 2023 seçimleri Tutum Belgesi’ni açıklamış[7] ve “bütün siyasi parti ve kuruluşlar ile tüm yurttaşlarımızı önümüzdeki seçim sürecinde ve sonrasında her yönüyle bir toplumsal barış seferliği içinde sorumluluk almaya ve bu olanağı bilgece değerlendirmeye” çağırmıştır.
[*] Marburg Üniversitesi, Center for Conflict Studies, misafir araştırmacı.
[1] Gülcan Ergün, Rapor: Türkiye’de Eleştirel Barış Çalışmaları, Off-University. Organisation Für Den Frieden e.V., 2022, https://off.pubpub.org/pub/mg6kypjj ; Cuma Çiçek, “Sivil Toplumun Barış Çalışmalarında Sınır-Aşan Ortaklıklar”, Off-University. Organisation Für Den Frieden e.V. 2022, https://doi.org/10.21428/031c5acb.add732f0 erişim tarihi: 08.05.2023; Aysel Fidan, Atalay Göçer, Yakın Geçmişten Olası Geleceğe Barışı Yeşertmek 2013-2018 Yılları Arasında Diyarbakır’da Yaşayan LGBTİ+’lar, Barış İçin Kültürel Araştırmalar Derneği (bakad), Keskesor Amed Lgbti+ Oluşumu, 2021.
[2] İlker Hepkaner, Velvele Seçim Bülteni #4, https://velvele.net/2023/04/16/velvele-secim-bulteni-4/, erişim tarihi: 08.05.2023.
[3] HDP İstanbul milletvekili Züleyha Gülüm de Twitter hesabı üzerinden saldırıyı kınayan bir açıklama yapmıştır: “LGBTİ+’lara karşı ‘Yapılan şiddeti saldırıyı’ kabul etmiyoruz. ‘Barışı, herkesin haklarıyla eşit yaşadığı’ bir yaşamı savunan milyonların yanyana geldiği Newroz alanını, hiçbir grup nefret söyleminin ve eyleminin aracı haline getiremez.” https://twitter.com/zuleyhagulum/status/1638471382718619649?s=20, erişim tarihi 08.05.2023.
[4] Helalleşme çağrısı için bkz: Yeşim Yaprak Yıldız, “Türkiye’de Geçmişle Yüzleşme Tartışması: Helalleşme Çağrısı Ne İfade Ediyor?”, DEMOS Blog, 20 Aralık 2022, https://demos.org.tr/helallesme-cagrisi-ne-ifade-ediyor/; Ferda Fahrioğlu Akın, “Helalleşme Sürecinin Aktörleri Kimler Olmalıdır?”, DEMOS Blog, 30 Mayıs 2022, https://demos.org.tr/helallesme-surecinin-aktorleri-kimler-olmalidir/; Güneş Daşlı, “Helalleşmeyi Uzlaşma ve Geçiş Dönemi Adaleti Bağlamında Nasıl Tartışabiliriz?”, DEMOS Blog, 19 Aralık 2021, https://demos.org.tr/helallesmeyi-uzlasma-ve-gecis-donemi-adaleti-baglaminda-nasil-tartisabiliriz/ ; Osman Kavala, “Helalleşme Nereye Varır?”, T24, https://t24.com.tr/yazarlar/osman-kavala/helallesme-nereye-varir,3974627 Nisan 2023 erişim tarihi:08.05.2023.
[5] https://artigercek.com/guncel/diyarbakirda-gazeteci-siyasetci-ve-hukukculara-operasyon-150nin-uzerinde-kisi-247397h, erişim tarihi 08.05.2023.
[6] Bu konuda bkz: Atalay Göçer, Deprem Sonrası Geçici Barınma Mekanları, Diyarbakır’da Depremden Hayatta Kalan LGBTİ+’lar, Barış için Kültürel Araştırmalar Derneği (bakad), Keskesor Amed LGBTİ+ Oluşumu, 07.03.2023.
[7]2023 Seçimleri Tutum Belgesi, Barış Vakfı, http://barisvakfi.org/wp-content/uploads/2023/01/2023-Secimleri-Tutum-Belgesi.pdf, erişim tarihi 8.05.2023.
* Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. This publication or parts of it can be used by others for free as long as they provide a proper reference to the original publication. The content of the publication is the sole responsibility of Off-University. Organisation für den Frieden e.V. and does not necessarily reflect a position of RLS.
NÎŞEYÊN CIVÎNA MASEYA GILOVER